1970’lerin sonunda sanayide robot destekli otomasyonun gerçekleşmesi, üçüncü sanayi devrimi aşamasıydı. Ve biz bu aşamada diğer ülkelerin özellikle otomotiv sektöründe kullandıkları robotlu otomasyonu uzun süre erişilmez bir efsane gibi izledik. Yabancı sermayenin özellikle otomotiv sektöründe seri üretim bantlarında makineleri (robotları) çalıştırmasıyla ülkemizde bu yeniliklerle tanışmış oldu. Bu arada hatırlatma yapmak gerekirse, bir ürünün montajının ülkemizde yapılması gerçek anlamda yerli üretim yaptığımız anlamına gelmiyor. Asıl mesele küresel rekabette ayakta kalabilecek bir marka oluşturabilmek, devamlılığını sağlamak ve pazarını koruyup genişletebilmekte.

Şimdi geçtiğimiz on yılda özellikle Almanya merkezli olarak ortaya çıkan “Sanayi 4.0” devrimin fiziki malzeme ve nesnelerin dijital ortamla etkileşimiyle sonuçta üretime çevirebilmesi aşamasını gerektiriyor.

Aslında artık akıllı telefonlar, akıllı evler, sensörlü ev içi cihaz ve yardımcılar 3D printerlar ve CNC makinaları günlük hayatımızda fiziki alan ile dijital alanı birbiriyle buluşturarak çözümler üretiyor. Dropbox ve Google Drive üzerinden büyük dosyaların paylaşımı büyük hacimli verilerin bu yolla transferi, hatta şirketlerin üniversitelerin kampüslerinde kullanılmaya başlayan bulut sistemleri dijital devrim için gereken alt yapıyı sağlıyor.

“Büyük Veri” adıyla bilinen ve insanlık tarihi boyunca üretilen bilgiden daha fazlasını birkaç yıla sıkıştırmak gibi büyük bir iddiası olan bir basamağı yaşıyoruz. “Sanayi 4.0”, Amerikan İngilizcesi adlandırmasıyla “Nesnelerin interneti” aşaması bu teknolojilere sahip olanlar için ve üretenler için kaçınılmaz bir üretim ve ekonomik başarıyı işaret ediyor.

Kamu idaresi ve yönetiminde e-devlet süreçleri umulmadık hız, kolaylık ve tasarruflar sağlıyor. e-Ticaret hayret edilecek boyutlarda bir pazara erişti. “Sanayi 4.0” devrimi ise müşteri taleplerinden, ham maddenin toplanmasına, satın almalara, üretim süreçlerine, denetlenmesine, pazara çıkmaya ve maddenin geri dönüşümüne kadar bütün süreçlerde dijital bir devrimi sağlamış oluyor.

Şüphesiz sanayideki bu yeni devrime, Almanya’nın herkesi kendisine bağlayacak bir dijital altyapı kurma hazırlığı olduğu gerekçesiyle itiraz eden bir yaklaşım da var. Teknolojiyi üretenin, onun altyapısı, markası ve hatta yan sanayisine kadar hakim olacağında bir kuşku yok. Ya içinde olmak ya da reddederek yenisini kurmaktan başka bir yol olmadığından ve ikincisinin ne anlama geldiğini kavramadan temennilerle hareket etmemeliyiz. Sanayi devrimlerinin her aşamasından üretenler yararlanmış diğerleri ise tüketirken mutlu olduğunu düşünmüştür. Cep telefonundan, otomobile, bilgisayardan makyaj malzemesine kadar üretenler ile tüketenler arasındaki fark (–100) ile (+100) arasındaki fark gibi. Yani 200 değerlik ciddi bir fark. Bu devrimin dışında kalmak, yazımızın ilk kısmında da ifade edildiği üzere, gelişmiş ve gelişmemiş toplumlar arasındaki uçurumu derin ve kapatılamaz bir boyuta taşıyacak.

Bu durumda, bir yandan zor da olsa alternatifler oluşturmaya çalışmak; fakat diğer yandan bu yeni sanayi devrimini de kaçırmamak üzere bütün dünyanın katıldığı bu kervana katılmak gerekiyor. Bu arada, her konuda olduğu gibi Sanayi 4.0 konusunda da alternatif oluşturmak gibi uzun ve zorlu bir yol seçilebilir. Gerçek alternatifleri oluşturmak için uzun zamana ve yoğun emek sarfına ihtiyaç olduğu ve bağımsız bir üretim temelinde büyük bir çaba ve seferberlik gerektiği gün gibi ortada. Bunun, uzmanlık, maliyet, ortam ve emek gerektiren büyük bir çaba olduğu; tek seferlik üretimler bile bazen moral-motivasyon için önemli olsa da seri üretime dönüşemeyen hiçbir üretimin ihtiyacı karşılamayacağı ve gerçek bir rekabet oluşturamayacağı göz ardı edilmemelidir.

Fakat bir şekilde, endüstriyel üretimde var olabilmek için “Sanayi 4.0” veya diğer gerekli adımların atılması şarttır. Bu ihtimal, ancak üretimin varlığıyla mümkün olabilir. Sadece tüketmek veya aracılık yapmak üzerine kurulu ekonomiler, üretim süreçlerine geçmedikleri sürece “Sanayi 4.0” aşamasına da gerek duymayacaklar.

Türk Alman Üniversitesi’nden Doç. Dr. Elif Nuroğlu’nun tespitleriyle “Türkiye şuanda ikinci sanayi devrimi ile üçüncüsü arasında bir yerlerde üretim yapıyor. Yani henüz üçüncü sanayi devrimini yakalamış değil buna çok yakın olan beyaz eşya, uzay ve elektronik gibi sektörler var” ve ekleyerek “Kervan bu defa yolda düzülmese iyi olur” diyor. Nuroğlu, mevcut durumu şu cümlelerle özetliyor: “Sanayinin göreceli payı azalırken hizmet sektörünün payının artması ve iş gücünün imalattan hizmet sektörüne kayması olgusu sanayisizleşme olarak tanımlanıyor. Maalesef sanayisizleşme hizmet sektörü olmadan açıklarını kapatamayan bir ülke olan Türkiye’nin bir gerçeği…” diyerek mevcut durumu net bir şekilde ortaya koyuyor.

Ona, “orta gelir tuzağı” aşamasında sıkışıp kalmamızın sebebinin ekonominin hizmet sektörü üzerine kurulmuş olması, sanayideki büyümemizin çok ötesinde bir aracı sektör olan hizmet sektöründe büyüyor olduğumuzu düşünüyorum. Büyüyen ve güçlenen Türkiye için merkezde mutlaka üretim ve bu üretimin içerisinde de en büyük payı sanayi üretimi almalıdır. Böyle bir tabloya yönelirsek, “Sanayi 4.0” modelinin ülkemizi farklı bir kulvara yükseltecek bir araç olacağı kuşkusuz.

Bilgisayar çipinden cep telefonuna, bilgisayardan otomobile kadar en yaygın şekilde kullanılan ve neredeyse günlük sarf malzemesine dönüşmüş olan ürünleri başlangıçta devlet destekli özel sektör eliyle acilen üretme ile işe başlamak zorunda olduğumuzu tekraren hatırlatmak isterim.

Aksi halde, bu yeni sanayi devrimi de üzerimizden akıp geçmiş olacak.