Bu konuya ilişkin değerlendirme yaparken öncelikle Sayın Cumhurbaşkanımızın 30 Ağustos ve 1 Ekim’deki ‘iç cephe’ vurgusundan ardından da MHP’nin Bilge Lideri Sayın Bahçeli’nin önce DEM Partililere el uzatması ardından da o herkesi şaşırtan çıkışına vurgu yapıyoruz.
Yetmiyor...
Bu çıkıştan sonra münfesih terör örgütünün Elebaşı’sının çağrıya olumlu cevap verip yaptığı 27 Şubat çağrısına atıf yapıyoruz.
Neydi bu ….
Yine yetmiyor münfesih terör örgütü Suriye kolu SDG’nin Suriye Hükümeti ile yaptığı 10 Mart mutabakatına vurgu yapıyoruz.
Bu vurgular neden yapılıyor?
Verdikleri sözler ve kendilerini feshetmek için aldıkları kararlar sebebiyle yapıyoruz.
Yani hiç kimse durduk yere bunları söylemiyor.
Dışişleri bakanı Fidan, sürecin hızından memnun olmadıklarını belirterek şunları söylemişti:
"Elbette sürecin hızından memnun değiliz. Biz, Suriyeliler ve bazı diğer ortaklar, isimlerini vermek istemiyorum, topluca 'SDG'nin daha fazla zaman kazanmaya çalıştığını düşünüyor. Bence kendileri için başka fırsatlar umut ediyorlar, belki başka bir bölgesel kriz şeklinde, belki de İsrail'in Suriye ve diğer yerlere yönelik yayılmacı politikaları nedeniyle. Bu yüzden, bence iyi olan şey, Amerikalı ortaklarımızın bu sürecin tamamlanması gerektiğinin çok iyi farkında olmaları çünkü bu, ülkenin birliği için çok önemli."
Benzer şekilde Savunma Bakanı Yaşar Güler de Suriyeli yöneticilerle yaptığımız görüşmelerde SDG'nin entegrasyonuna yönelik tutumu görüyoruz. Bizim her türlü gelişmeye karşı planlarımız hazırdır. SDG bir birlik halinde entegrasyondan bahsediyor ancak bu kabul edilemez. Mutlak surette Suriye ordusuna ferdi olarak entegre olmaları lazım. Bu konudan geri adım atmamız söz konusu değildir. Şeklinde konuşarak kararlılığı bir kez daha ifade etmiş oldu.
TBMM’deki Terörsüz Türkiye komisyonunda partiler de raporlarını tamamlayarak TBMM Başkanlığına sundular.
AK Parti ve MHP’nin ortaklaştığı nokta silahların mutlak bırakılması olduğunu görüyoruz.
CHP konuya uzak bir noktada iken de DEM maksimalist yaklaşımlarla ortamı geriyor. Belki kendi tabanları için böyle yapıyorlar denilebilir ama devletin net bir tutum içerisinde olduğunu da gözden kaçırmamak gerekir.
Münfesih terör örgütünün kurucusunun 27 şubat çağrısı ve münfesih terör örgütünün 10 Mart mutabakatına uymak olmazsa olmaz şarttır.
SDG’ye Operasyon Olursa Terörsüz Türkiye Süreci Akamete Uğramaz mı?
Bir operasyon olursa böyle bir ihtimal olabilir. Ama operasyona direkt olarak müdahale etmemize de gerek yok. Suriye hükümeti de bu operasyonu düzenleyebilir.
Terörsüz Türkiye’nin gerçekleşmesinin suriye kolu olan SDG’nin de Suriye ordusuna örgüt olarak değil bireysel entegrasyonu şart.
Ayırıca, kesinlikle anadil eğitimi, yerel yönetimlere özerklik ve anayasadaki vatandaşlık tanımında değişiklik yok.
Ben bu konuyu en yetkili isimlere sordum teyit ettim.
Rumların Tavrı Değişir Mi?
Geçtiğimiz Pazar 21 Aralık 1963 arihinde Rum EOKA Terör Örgütü Türklere yönelik ‘Kanlı Noel’ saldırılarını başlatmıştı.
364 Kıbrıs Türkü şehid oldu.
103 köy boşaltıldı.
Bazı köylerdeki tüm Türkler katledildi.
Türkiye de 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Barış harekatını gerçekleştirerek Kıbrıs Türkünün güvenliğini sağladı.
Kıbrıs Cumhurbaşkanımız Tufan Erhürman, Kıbrıs Rum tarafı ile bazı iyi niyetli görüşmeler yapsa da Kıbrıs Rumlarının içerisinde hatta Yunanistan’da da benzer şekilde ‘Megalo İdea’ Hevesi var.
İsraille İşbirliği yapıyorlar.
Adayı silahlandırıyorlar.
Sonra da tutup Türkiye’yi suçluyorlar.
Bunlar her zaman yaptıkları şımarıklıklar.
Fırsat vermeyip bir daha ‘Kanlı Noel’ler olmasına fırsat oluşturmayacağız.
Türk askeri barış ve güvenliğin bekçisidir.