Sevgili Teknoloji; Şehirdeyken kâh televizyon, kâh bilgisayar, kâh ise telefon tezahüründe girdin yüreğime. Erosun oku misali saplandın soluma, âşık ettin kendine. Kopamaz oldum yeminle! Maalesef belli bir süre köyde kalacağım. Aaaah, ah! Ayrıldığımızdan beri içim buruk, tadım kaçık ve yüzüm hiç gülmüyor.

Çok özlüyorum seni. İnan, çok özlüyorum! Wi-fi yok bu diyarlarda. İnek var, süt var, kaz var, koyun var, taze taze yoğurt, yumurta, peynir var. Dağ var, ova var, şırıl şırıl buzzz gibi yayla suyu var. Kuzuların melemesi var, zil sesi var. Ağaç var. Oksijen var. Çiçek var. Renk var, yeşillik var. Neşe var. Sohbet var. Tebessüm var tebessüm buralarda! Sende olmayan her şey, burada var. Emin ol, bulutlar bile daha beyaz sanki. Sanat eseri gibiler. Gök mavi, güneş de sapsarı…

Biliyor musun, ayrı ayrı odalarda yemek yemiyoruz artık ailecek. Bir aradayız akşam sofralarında. Bağdaş kurup yerde oturuyoruz. Gülmelerimiz, şakalaşmalarımız eksik olmuyor. Babamın içi açıldı…

Annemin tüm hastalıkları toprağa gark oldu. Yüzümüze renk geldi adeta renk. Vallahi bak! Hem senden uzak kaldım kalalı, Turkche’yi de bıraktım, biliyor musun? Türkçe konuşuyorum insanlarla. Ve daha kolay anlaşıyorum. Aliş, Fatma, Ömer ve Zeki’yle yakar top oynuyor, ip atlıyoruz. Sokakta oynayan son jenerasyona mensup olan ben, çocukluğuma tekrar gittim resmen. Hani, tüm hayat enerjimizi upload edip, robotik yaşam tarzını download edivermiştin ya yüreğimize. O monotonluk yok artık. “Bunu mu demek istemiştiniz?” yok mesela.

“Ahmet size –sahte- arkadaşlık isteği gönderdi” yok. “Ayşe, falanca lüks mekânda, falanca yiyecekleri zıkkımlanıyor” da yok. Facebook yok, Twitter yok, Instagram yok. Yok, hiçbiri yok! İnanır mısın, senden kopunca şöyle düşünür oldum; Yaşasın sade, gösterişsiz ve doğal hayat! Yaşasın at arabası, kağnı, kızak! Yaşasın kıraç tarlalar! Yaşasın elma ağaçları, ellerimle büyüttüğüm karpuzlar! Yaşasın, nasırlı eller! Yaşasın, çarıklı ayaklar! Yaşasın, toprak kokulu köy evleri! Yaşasın, çiftlik hayatı! Yaşasın! Binlerce yıllar yaşasın! Ve kahrolsun kalabalık, itici, sürrealist caddeler! Kahrolsun gülmeyen yüzler! Kahrolsun sahte kahkahalar, süsler, menfaate dayalı dostluklar! Topuklu ayakkabılar kahrolsun!

Makyajla tazelenmiş donuk yüzler, kahrolsun! İş arkadaşına “iş” atanlar, kahrolsun! Lüks mağazalar, bin bir çeşit hazır gıdalar, kahrolsun! Kahrolsun, modernizeme özentiler! Kahrolsun, borçla sürülen sefalar. Kahrolsun, lüks hayat! Kahrolsun hepsi ve tüm şovenist hayatın, canı cehenneme be!