’Modern eğitime karşı teklifler’’ yazımın devamını nasipse haftaya ertelemek durumundayım. Temel bahislerimi aktüel hararetlere feda etmeyi sevmiyorum aslında. Fakat bazı (güncel)lerin (güncel)den ibaret olmadığına inanıyorum…

Türk Ordusu bütün teçhizatıyla sürpriz yapmaya hazır.

Her an, Suriye’nin kuzeyinde yeni bir operasyona girişebiliriz. Siz bu satırları okurken girişmiş de olabiliriz.

Trump’ın çoklu kişilik bozukluğuyla yeniden yakın temas halinde olsak da, Beyaz Saray, Amerikan köpeklerinin bölgeden çekilme ve operasyona dahil olmama kararı aldığını bildirdi. Üstelik giderayak, alandaki binlerce DEAŞ militanından da artık Türkiye sorumlu olduğunu ilan ettiler. Arada gaza gelip üç beş tehdit de savuruyorlar. Bizdeki kuş beyinlileri ikna etmeye yetmese de, Türkiye’ye daha önce ekonomik saldırıda bulunduklarını itiraf ettiler mesela. ‘’Gerekirse tekrar yaparız!’’ diye de eklediler…

Bu tavır klasik bir Amerikan rutinidir ve benim açımdan şaşılacak yahut korkulacak bir durum yoktur.

Zira Amerika’nın değişken politikalarıyla ve kaos deposu sataşmalarıyla uğraşmak, Türkiye’deki ihanet hizipleriyle ve o hiziplerin peşinden Atatürkçü Atatürkçü koşan ahmak takımıyla uğraşmaktan daha zor geliyor bana. Aynı zamanda epey sıkıcı…

Hep aynı terane.

Enteresan şekilde sürekli kim olduğumuzu soruyorlar ve kendilerini Amerika’dan izin almadan hiçbir iş yapamayacağımıza inandırmaya çalışıyorlar. Konfor alanlarını bu iki ana kolon etrafına yaymış durumdalar. Kimlik bunalımından mustaripler ve Amerika’nın uslu çocuğu olmakla övünen çürümüş iktidarlarını şizofrenik takıntılarla sayıklıyorlar. Alışamadılar. Sindiremediler. Amerika’yla ve Amerika’nın beslediği teröristlerle kıyasıya savaşan bir Türkiye’yi sahiplenemediler.

Gazetecisi, soytarısı, siyasetçisi… Topyekün, teröriste terörist demeye çekiniyorlar.  Sahibi olamadıkları, dolayısıyla da rahat rahat kolonyalist düzene teslim edemedikleri bir Türkiye’den rahatsızlar. Yerli, milli ve politika ötesi bir Türkiyelilik şuuruna düşmanlıkta ise inatçılar. Amerika, İngiltere, İsrail ne için endişeleniyorsa aynı şey için endişeleniyorlar.

Yahu, CHP Genel Başkanı, utanmadan ‘’ne işimiz var oralarda?’’ diye soruyor. CHP’li vekil, Türkiye’nin sınır güvenliği için başlattığı operasyonları, TOKİ’ye yer açma projesiymiş gibi anlatıyor. Bundan ötesi var mı? Var gerçi. PKK/YPG’ye de terör örgütü diyemiyorlar. HDPKK ve FETÖ ile olan ortaklıklara filan hiç girmeyeyim şimdi, uzamasın.

En acısı da; bu rezaleti onaylayan kalabalıklarla beraber yaşıyoruz…

Bir de bu kalabalıkların övdüğü (malayani) popülerleri var ki hiç çekilmiyor. Kritik dönemlerde ‘’savaşmayın, sevişin!’’ pankartını ellerinden düşürmüyorlar. Fakat nedense hep kutsallarımızla savaşıp, teröristlerle sevişiyorlar. Çoluk çocuk dinlemeden ulu orta seviyorlar hem de birbirlerini. ‘’Ayıptır, yapmayın!’’ diye çıkışanı da cahillikle, gericilikle suçluyorlar. Üstüne arsızca özgürlük nutukları atıyorlar…

Değişmeyecekler.

Hiçbir milli meselede milli olamadılar.

Ne Fırat’ın doğusundaki zulme kalkan olabildiler ne devletin savunma reflekslerine zeytindalı uzatabildiler. Şimdi de hem kendimizin hem de bin yıllık mesuliyetlerimizin şerefi için dünyaya salacağımız barış pınarlarından içemeyecekler.

Yolumuzdan çekilsinler, yeter!