Kılıçdaroğlu’nun HDP/PKK ile ciddi bir pazarlık yaptığına hiç şüphe kalmadı.

Nitekim ortaya çıkan bazı bilgiler, Kılıçdaroğlu ve HDP görüşmelerinin ocak ayında sonuçlandığına işaret ediyor.

Bu durumu kanıtlayan çok önemli bir diğer karine ise geçtiğimiz hafta içinde başta Kılıçdaroğlu olmak üzere CHP’li yetkililer ile Selahattin Demirtaş’ın ‘bir kaset yahut ses kaydı yayınlanacak’ mealindeki açıklamaları…

Ciddi bir panik yaşandığını gösteren bu ifadeler, kuşkusuz ki bir ön alma çabası…

 *

Peki, örtmeye çalıştıkları şey nedir?

İki partinin kapalı kapılar arkasında yaptıkları anlaşma nasıl bir muhtevaya sahiptir ki bilinmesi yahut deşifre olması böylesine tuhaf bir paniğe sebep olabiliyor?

 *

Açık söylemek gerekirse gösterdikleri reaksiyon, yaptıkları anlaşmanın bir seçim ittifakı tesis etmenin çok ötesinde bir anlam taşıdığını gösteriyor.

Bindelik oranlarla ölçülen küsurat partilerin cumhurbaşkanı yardımcılığı, en az bir bakanlık ve 20’ye yakın garanti milletvekili hesaba katıldığında, yüzde 10 civarında oy alacağı tahmin edilen HDP’nin, zahirde bu anlamda hiçbir talepte bulunmadan Kılıçdaroğlu’nu ‘karşılıksız’ desteklemeyeceğini öngörmek hiç de zor olmasa gerek.

Herkes gibi Kılıçdaroğlu da HDP cephesi de bunun farkında ve zaten bu yüzden perde arkasında yaptıkları anlaşmanın deşifre olmasını engellemeye çalışıyorlar.

 *

Demek oluyor ki HDP/PKK, cumhurbaşkanı yardımcılığından, bakanlıklardan ve milletvekilliklerinden çok daha önemli ve kıymetli taleplerde bulunmuş ve bunu muhatabına kabul ettirmiş.

Yukarıdaki ‘Örtmeye çalıştıkları şey nedir?’ sorusunu bu gerçek ışığında ele aldığımızda karşımıza ilginç önermeler çıkıyor.

 *

Doğu ve Güneydoğudaki HDP’li belediyelerin önünün açılması, kayyım uygulamalarının sonlandırılması ve başta Öcalan olmak üzere kimi terör suçlularının salıverilmesi, HDP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun saklamadığı gerçekler…

Yaşadıkları panik açıkça gösteriyor ki, aralarındaki anlaşmanın gerçek yüzü görünmesin diye, bu aleni vaatlerin tartışılmasına dünden razılar.

Yani demek oluyor ki bilinmesini istemedikleri asıl konu, yukarıdaki hususlar değil.

Sakladıkları çok daha mühim şeyler var.

 *

Kılıçdaroğlu’nun ve Demirtaş’ın gözlerden kaçırdığı ve hatta ‘deşifre olacak’ ihtimali nedeniyle alenen panik yaşadığı bu anlaşmanın, çok vahim bir mahiyete sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bu hususa dair yazının kaleme alındığı şu saatlere kadar, herhangi bir ‘kayıt’ henüz deşifre edilmediğinden, tahmin ve öngörüde bulunmaktan başka bir şansımız kalmıyor tabiatıyla.

Bu arada, korkulan kayıtların, FETÖ ve daha derin güçlerle yapılan illegal bir görüşmeyi ihtiva edebileceğini de hatırda tutmakta yarar var…

 *

Bu konuyla ilgili olarak önümüzdeki en güçlü senaryo şudur:

HDP/PKK’ya, ‘özerklikten’ de öte siyasi bir konum vadedildi!

PKK’nın Suriye’deki kolu YPG’nin, Amerika’nın Suriye’deki kara gücü olduğu, herkesin bildiği bir gerçek

Bu nedenle eğer seçimi Kılıçdaroğlu kazanırsa bölgeye yönelik siyasi belirlemeler, YPG’nin kontrolündeki bölge ile tevhit edilecek ve yüz yıldan fazla bir zaman önce ‘Sevr’de öngörülen Kürdistan, bir asır sonra vücut bulacak…

Yani anlayacağınız Türkiye, kelimenin tam manasıyla bir ‘bölünme’ tehlikesi ile karşı karşıya!..

 *

Seçimlerde, Kılıçdaroğlu’nu desteklemekle kalmayıp açık bir şekilde Erdoğan karşıtlığı yapan Amerika ve AB ülkelerinin (İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya vb.) bu projeksiyona dünden hazır olduklarını söylememe gerek yok sanırım…

Bu husus için, Amerika ve Avrupa medyasının son günlerdeki tahrik ve tahkir içeren süfli yayınlarına bakmak, meselenin anlaşılması için yeterli bence…

 *

Netice itibarıyla Türkiye’yi, 14 Mayıs sonrası muhtemel bir Sevr kâbusu beklemektedir.

Tabii eğer, Allah korusun, millet Kılıçdaroğlu’ndan yana bir tercihte bulunacak olursa…

 *

Bu nedenle seçimi, yeni bir ‘Millî Mücadele’ olarak değerlendirmemizden daha tabii ne olabilir ki!