“Senin olmadığın bir yer var mı ki?/Seni aramak için göğe çıkıyorlar./Açıkça sana baktıklarını görüyorsun./Lakin, onlar kör, seni göremiyorlar.” diyen Hallac-ı Mansur En’el Hakk dedi. İdam edildi. (İdamında zenc isyanının da katkısı büyüktü, bu söz aslında bir bahaneydi. Ondan başka Beyazıd Bestami gibi başka diyenler de vardı. Amma bu da onu kâfir ilan ettikleri gerçeğini değiştirmez.) Cüneyd-i Bağdadi “Hallac, En’el Hakk dedi, ne deseydi? En’el Batıl mı deseydi?” dedi. Bunları geçelim. Konu bu değil.

Kendisinin batıl değil, Hak olduğunu söyledi. Var olan Hak’tır, ben değilim, dedi. Hak’tan başka hiç kimse yok, dedi. Anadolu insanı da “sen çekilince aradan, kalır seni Yaradan” dedi. Allah, “attığında sen atmadın, biz attık” dedi. Hz. Mevlana Hallaç için “O sırrı faş etti, idam edildi. Ben, bendeki sırları ona söyleseydim, Hallaç da beni idam ederdi” dedi. Bunları da geçelim. Konu bu da değil.

Tasavvuf için şirk diyenler var, her zaman olacaktır da. Hüküm vericiler onlar. Oturdukları yerden yüzlerce yıl önce yaşamış, yüzlerce yıl bu toprakların bağrına bastığı insanları cehenneme gönderiyorlar. Takvaca üstünler çünkü. Biz avamız, onlar şeriat âlimi… Bu yazı için de belki bizi de tekfir ederler belli olmaz. Konu bu da değil. Bunları da geçelim.

Konu, şu: Tasavvufu reddedenler, kadim tarihimizi de reddediyor mu? Reddedebilecekler mi? Bizim tarihimiz tasavvuf üzerine bina edildi. O yüzden zaten bu topraklardan tasavvufu silemiyorlar. Bina yıkılmaz! Osmanlı’yı kim kurdu? Osman Gazi. Onun hocası kimdi? ŞEYH Edebali! O kime gidiyordu? Hoca Ahmet Yesevi’ye. Halkanın başını kim çekiyor? İbn’ül Arabi.  Türkler arasında İslamiyet Hoca Ahmet Yesevi ile yayıldı. Türkçe, Yunus Emre ile İslamlaştı. Tasavvuf üzerine inşa edildi bina. Ahilik teşkilatı özünü tasavvuftan aldı. 9. Asırdan itibaren Türkistan İslam dünyasının sınır bölgesi durumunda olmuştu. Nasıl? Tasavvuf ile. Tekfirciler, sufiliğin oturup zikir çekmek, tembellik etmek manasına geldiğini söyler. Oysa Türkistan’da cenk zamanı savaşanların arasında sufiler büyük yer kapladı. İznik’te 1331’de kurulan ilk medresenin başına İbn’ül Arabi’nin görüşlerini benimseyen Davud-i Kayseri getirildi. Yeniçeri şeyhleri vardı. Yeniçeriler savaşa gitmeden önce şeyhten dua alır, savaşta da dergahlarda dualar ve zikirler olurdu. Fatih’in yanında kim vardı? Akşemseddin. Sultanların hepsi bir şeyhe bağlıydı. Bu yüzden 15. Yy’dan itibaren Mevleviye, Nurbahşiyye, Kadiriyye, Halvetiyye, Bektaşiyye gibi tarikatlar hızlı bir yayılma göstermişti. “Eskiler aramaz, iz sürerdi” diyor ya İsmet ÖZEL, iz sürün. Yolda Hacı Bektaş Veli ile karşılaşacaksınız.

Tamam, reddedelim. Tekfir edelim. Hallac’ı yakalım. Ya tarihi ne yapalım? Bir inkılap daha mı yapalım toptan silmek için? Bin yıl boyunca bu toprakların insanlarının, sultanlarının şirke düştüğünü mü söyleyelim? Şaire kulak verelim: “Bak Mansur’un işine, neler geldi başına?/Düşen nasıl kurtulur ‘En’el Hakk’ ateşine?”