Dört kavram ortalığı kastı kavurdu.
Ülkemiz özelini düşünerek ettim bu lafı.
Dünya genelinde de geçerli.
BARIŞ + ÖZGÜRLÜK + EŞİTLİK, en popülerleri bunlar.
ADALET dördüncü sırada yer alıyor.
Bu dört kavram “besmele” gibi.
Ne konuşursan konuş, mevzunun zeminine bu kavramları Arnavut kaldırımı taşı gibi döşemezsen netameli bir durumla burun buruna gelmen zan meselesi.
Adalet kavramının popülaritesi nispî olarak düşük.
‘Eşitlik’ dedikten sonra, ‘adaleti’ kerhen söylemek durumunda kalıyorsun.
‘Adalet’ çünkü, ‘eşitliğin’ aynasını çatlatan bir kavram.
Bu kavramların hiçbirisine karşı değilim elbette.
Kimsenin de karşı olduğunu, karşıysa bile bunu ifade edebilecek cesarete sahip olduğunu sanmıyorum.
Herkes, barış, özgürlük, eşitlik ve adalet istiyor.
Gariptir ki, kavramları diline pelesenk eden,
Barışçılar ‘savaşçı’,
Özgürlükçüler ‘tacizkâr’,
Eşitlikçiler ‘talepkâr’,
Adaletçiler ‘intikamcı’,
Bütün bu söylemlerin totalci öznesi ‘devrimci’.
‘Devrim’ dediğin kansız olmaz.
Çünkü, ‘birilerine rağmen’ ve ‘birilerine karşı’ yapılır devrim.
Onları, asarsın, kesersin, zindanlara atarsın, kalan sağları devrim yasalarıyla (daha çok devrimin zinde güçleriyle) özgürleştirir ve bir güzel eşitlersin.
Devrim mahkemeleri, halk mahkemeleriyle de adaleti sağlarsın?
Nasıl’ını Kemalist Devrim’in yöntemlerine bakar öğrenirsin.
Bütün detayları dün gibi hafızalarda.
Kemalist Burjuva Devrimi ne yaptıysa yapacağın üç aşağı, beş yukarı aynısı zaten.
Kemalistler, devrim mahkemelerine ‘İstiklâl Mahkemeleri’ demişti.
‘İstiklâl mücadelesi’ vermiş bir memlekette, muhalif ve muârızların kellesini almak için kurulan mahkemelere ‘istiklâl’ isminden iyisi düşünülemezdi.
Şeytani hin bir zekânın ürünü.
Olmadı Maocu devrim tecrübesini klonlarsın.
Olmadı Stalinist devrim yöntemlerini.
Hiçbiri olmadı, Komandante Fidel henüz hayatta, devriminin emperyalizme biatini görmeden ölürse bir efsane olarak kalacak, son tavsiyelerine yetişirsen şanslısın.
Ve fakat, durum göründüğünden vahim.
Devrimci özgürlük ‘üçüncü türün özgürlüğüyle’ sembolleşti.
Son popüler devrimci sloganı: ‘Velev ki, ..neyiz. Alışın her yerdeyiz?’
Oldum olası, işin içinde bir ‘..nelik’ olduğunu bilir, bunu anlatmaya çalışırdım.
Beni töhmet altında bırakmadınız.
Şecaat arz ederken merd-i kıpti sirkatin söylermiş.
‘Bak, şimdi bu ağır kaçtı’ mı diyorsun?
Hiç de değil… ‘İkrar’ iyi bir şeydir be koçum.
Yanlış anlama, cinsel tercihler ve eğilimlerle ilgilenmiyorum. Bana ne.
Öteden beri patolojik bir durumla karşı karşıya olduğumun bilincindeydim.
Solcularla değil, ‘sosyopatlar’ ile karşı karşıya olduğumun.
Gâvurun ‘izmlerinin’ ruhunu deforme / dejenere edeceği mukadder.
Yoksa, kendi tarihine, milletine, geleneğine, kültürüne, ahlâkına, irfanına, dinine, imanına, maddî ve manevî kıymetlerine, milliliğine bigâneliğini, kafa karışıklığını, takıntılı ve bağnazca düşmanlığını nasıl izah edebilirdim?
Milli hiçbir özelliği kalmamış, halt eden sol Kemalistlerle, sosyalistlerle, ulusalcılarla, liberallerle, silahlı-silahsız terör örgütü militanlarıyla omuz omuza faşing karnavalı kortejlerine dönüşen eylemlerde ‘Yaşasın Halkların Kardeşliği!’ sloganı dilinde çok sakil duruyor be kardeşim.
Sosyopat mizacına uygun bir slogan önerisi ile bitireyim bu yazıyı ‘aydın’ fiyakası olsun.
“Yaşasın Haltların Kardeşliği!”