İlk şiir kitabımın basımından bu yana tam ‘yirmi iki yıl’, ikinci şiir kitabımın basımından da tam ‘on sekiz yıl’ geçmiş.

İlkinin tekrar baskısı olmadı. İkinci kaç defa basıldı, bilgim yok.

Hiçbir edebiyat dergisine şiir göndermiyorum.

Doğrusu onların da bir talebi olmadı.

Birkaç dergi, şiir istediyse de ben ciddiye almadım.

İl, ülke, ilçe, belediye, edebiyat derneği ve vakıflarının düzenlediği etkinliklerden ‘herhangi bir vatandaş gibi’ haberdar oluyorum.

Yanımdan, yakınımdan yöremden onlarca arkadaşımın davet edildiği bu edebi etkinliklere ‘bir kere olsun’ davet almadım.

Haberim olmadan şiirimi yayınlayanlardan da ‘tevafuken’ haberim oluyor.

Yeni bir şiir kitabı çıkarmaya hiç hevesim yok.

Sanat, edebiyat, kültür üzerine yazılmış makalelerimin sayısını bilmiyorum.

Yayınladıklarımın da, klasör içinde kalanlar da hatırı sayılır oranda.

‘Ne şiirden ne de şiir üzerine düşünmek ve yazmaktan vazgeçtim.’

Beş yıl önce, heveslenip toparladığım şiirlerim, sanat üzerine yazılarım ve altıncı ay emek sarf ettiğim roman çalışmam güpegündüz evime giren hırsızın eski model menteşeleri yalelli olmuş laptopumu -ne işine yarayacaksa- araklaması sonrasında uçup gitti. Romanla birlikte bir yığın makale, kopyası olmayan şiirlerim de, hevesimde.

Yeni kitaplarım çıksın diye bir hevesim de yok.

Tanıdığım, dostluk kurduğum tek bir yayınevi yok.

İnternet yaygınlaştığından bu yana şiir, yazı ve irticalen söylediğim sözleri kendi sitem, sosyal ağlar üzerinden anında, naklen yayınlıyorum.

‘Yayınevlerinin de, klan dergicilerinin de canı cihetine gitsin.’

Hiçbiri Mark Zuckerberg kadar alicenap değil.

İnternetin ‘tırışkalığından’ dem vurup, orada var olanların,‘internette şiir yayınlamayı şiire yapılmış bir azizlik görme geyiğini’ ne dikkate alıyorum ne de ciddiye.

Şiir yazarken hiçbir zaman, birilerinin‘iltifatına mazhar olmak’ kaygısı hissetmiyorum.

‘Trend ve aktüaliteye uygun bir şiir patlatarak gündemde olma derdim sıfır.’

‘Aşk şiirleri de’ yazıyorum ‘dava şiirleri de.’

Sevgilime henüz adını başlığa çektiğim bir şiir yazmadım ama, bir tiyatro oyuncusu olan Ahmet Eğilmez’e şiir yazdım.

Yazma, çizme de ‘eyvah’ım da yok, ‘Eyvallahım’ da.

Bütün bunları niçin yazdım. İşte şunun için:

Bazı andavallıların çıkışmalarına şahit oluyorum.

Diyorlar ki, ‘İslam dünyası kızılca kıyamet yaşarken, Müslüman çocukları, kadınları, ihtiyarları kefereler tarafından katledilirken edebiyat sanatla uğraşmak boş işler.’

Hele ‘aşk şiiri’ yazmak… ‘Üstelik bir faniye…’

‘Allah, peygamber, ashab ve ensar dururken.’

Yirmili yaşlarda olan delikanlının biri bir mesaj atmıştı. Yanlış hatırlamıyorsam ‘Fani aşk yerine bir de ilâhî aşk şiiri yazsanız.’

Çıkarıp, ‘ilâhi delikanlı, al sana Münâcaat’ deyip, yazdığın ‘münâcatı’ gözünün içine sokasın geliyor,‘ne demek istediğini anlıyor’, şefkat gösteriyor, yapmıyorsun tabii olarak.

Şair dediğin ömrü hayatında zaten ‘bir tane’ münacaat yazar. Onu da yazmak her şaire nasip olmaz da diyemiyorsun.

Aşk denilen muammanın’, ‘fanisinin de, ilâhisinin de aynı kök ve gövdeden olduğunu da…

Meselenin fani aşk şiiri ve ilâhî aşk olmamasıyla alakası yok.

‘Politik şiir’ yahut ‘politika-siyaset yazıları’ yazdığınızda da ‘ters köşeden’ geliyor salvo: ‘Ya hu, boş ver sen bu işleri. Şiir yaz edebiyat yap, biz onları okuyalım.’

Sanırsın biri ilâhî aşka düşmüş ‘Yunus’ gibi, çığlayıp geze susaya da, ilâhi aşk şiirleri okuya yangını söne.

Sanırsın, öteki de ‘ilmi siyaseti hızvetmiş’ gönlü edebî kelâm ve meşveret isteyo.

Kalanı da olan bitene ‘ya bigâne, yahut halinden memnun’ takılıp gidiyor.

‘Ne şiir derdi var ne ilmi siyaset.’

Her iki halde itiraz edenler, hiç olmasa ‘yazılana çizilene bir göz atma zahmetinde’ bulunuyor görünüyor.

Bu da bir şey.

Bir şaire, yazara, ressama… Özetle sanat, edebiyat adamına laf giydirme çabasına girenlerin ruh halini anlamanın yolu, bu memlekette ‘sanat diye’ neyin yapıldığı, pazarlandığını bilmekten geçiyor.

Hâlâ, ‘Edebiyat ve sanatın gerekliliğini tartışanlara da’ aldığı eğitim seviyesinin ‘sanat ile irtibat kurmaya yetmeyecek düzeyde’ olduğunu, bu ‘noksanlığın ayıp olduğunu’ söylemek ve anlatabilmekten.

Anlatabilmenin tek yolu da ‘sanat, edebiyat yapmaktan’ geçiyor.

Ne yapalım?

Edebiyat yapmayı bırakıp, nanik mi?

Vesselâm.

…..

Bu da var: Mısra-ı berceste bir şiiri kurtarır.

Şu da var:Mısra-ı berceste bir şiiri kurtarır da, şairini kurtarmaz.