Bir hadiste anlatıldığına göre adamın biri bir başka adamı (boynuna taktığı) deri iple çekerek Nebi aleyhisselama getirdi ve dedi ki: Ey Allah’ın Rasulü, bu adam kardeşimi öldürdü. Rasulullah (sas) sordu: Onu öldürdün mü?… Dedi ki: Evet, öldürdüm… Her ikimiz de (hayvanlarımıza yedirmek için) ağaçtan yaprak silkeliyorduk. Bana küfrederek beni kızdırdı. Baltamla kafasına vurunca öldürmüşüm. Nebi (sas) ona şöyle dedi: Kendini fidye karşılığında serbest bıraktırabilir misin? Adam dedi ki: “Şu elbisemle baltam dışında hiç malım yok.” Allah Rasulü; kabilen fidyeni ödeyip seni kurtaramaz mı, ne dersin?” deyince, adam; “Kabilemin nezdindeki değerim şu ipten daha fazla değil.” diyerek boynundaki ipi yere attı. Rasulullah (maktulün ağabeyine dönerek) dedi ki: “Arkadaşın senindir (kısas hakkındır).” Adam katili alıp (onu öldürmek için bir tarafa) götürdü. (Durumdan ziyadesiyle rahatsız olan) Allah’ın Elçisi (sas) dedi ki: Şayet onu öldürürse o da onun gibidir! (Durum bir sahabi tarafından kendisine bildirilen hak sahibi) geri döndü ve şöyle dedi: “Ey Allah’ın Elçisi! ‘Şayet onu öldürürse o da onun gibidir’ dediğini işittim ve (pişman) olup adamı sana geri getirdim.” Allah Rasulü dedi ki: Senin de (maktul) kardeşinin de günahlarınızın (Allah tarafından) bağışlanmasını istemez misin? Adam dedi ki: Ey Allah’ın nebisi, isterim elbet… (Allah’ın Elçisi) katilin (boynundaki) deri ipi çıkarıp attı ve onu serbest bıraktı.1 

Bu hadis (külliyatta) var, ancak Müslümanlar bunu hiç söz konusu etmiyor. Çünkü öldürme ve intikam hissi insan psikolojisine kök salmış durumda. Bu durum şeriatten değil kültürden kaynaklanmaktadır. Şayet bu durumumuza müdahale etmek istiyorsak, öncelikle kültüre müdahale etmeli, insanları hoşgörü konusunda eğitmeli ve af kültürünü derinleştirmeliyiz.

İslam, katilin öldürülmesini vacip (zorunlu) sayan bir din değildir. Maktulün velisine bu hakkı verir ama ondan öldürmede israfa kaçmamasını da ister.² İslam’da affetmek de zorunlu değildir. Ancak müstehap olan ve arzu edilen affetmektir. Rivayet edildiğine göre (Allah Rasulü şöyle buyurmuştur): “Kıyamet Günü nida edilir: Allah’tan ecir (ücret, ödül) alacağı olanlar ayağa kalksın. Sadece affedip arayı ıslah edenlerden başka hiç kimse ayağa kalkmaz.”³

İnsanın madeni ilahidir. Onu değiştirmenin ve onunla iyi geçinmenin yolu merhamet ve iyiliktir. Hatırlayalım, çok eski tarihlerde insanlar insan eti yiyebiliyordu ama bugün bunun ne kadar iğrenç bir şey olduğunu herkes benimsemiş durumda. Bu gelişmenin ve yaratılıştaki bu artışın4 merhamette bir artış sağlayacağını da düşünebiliriz. Keza merhameti köpük yasası bağlamında da düşünebiliriz. Batıl (geçersiz) olan, köpük gibi yok olur gider. Hak (doğru ve gerçek olan) ise yeryüzünde kalır ve gitgide kök salmaya devam eder.5 Bu da yanlışa karşı merhamet, umutsuzluğa karşı merhamet ve karamsarlığa karşı merhamet demektir. Bu kanun iyimserlik, umut ve başarıyı besleyen bir kanundur.

Her ne kadar insanlar hâlâ birbirlerini öldürüyor olsa da, özellikle düşmanı samimi bir dosta dönüştürmenin kanununu öğrenirsek ve öldürmeye meraklı katiller milletinden çıkıp öldürmeyi reddedenler milletine katılabilirsek, bu durum yüksek bir düzeye eriştirilebilir. Allah’ın merhameti her şeyi kuşatmıştır. (İnsanlık yürüyüşünde) hâlâ ne kadar noksanımız olduğunu, hâlâ cehalet, eziyet ve nefret merhalesinde bulunduğumuzu, merhamet, nur ve kalp mutmainliğini yeterince yaşayamadığımızı iyice değerlendirmemiz gerekiyor.

Kur’an gıybeti yasaklarken şu vurguyu yapar: “Birbirinizin gıybetini yapmayın (birbirinizi arkadan çekiştirmeyin). Hanginiz ölü kardeşinizin etini yemek ister ki?!” (Hucurât 49:12). Bu ayet insanoğlunun, başkalarını kötülenmenin insan eti yemek kadar insanlık dışı bir eylem olarak tanımlanacağı üstün bir dereceye yükselebileceğinin bir işaretidir. Dolayısıyla sonsuz bir ilerleme için tüm kapıları açmaktadır.

Burada 1995 yılında San Francisco’da çete üyesi bir genç tarafından öldürülen genç oğlu Tarık’ın katilini affeden Azim Hamise’nin hikâyesini özetle hatırlatmak isterim. Oğlunun katilini affeden baba gerek katilin gerekse maktulün toplumun ve kültürünün kurbanı olduğunu düşünüyor. Çocukları böyle kötü bir gelecekten kurtarmak maksadıyla katilin ailesiyle birlikte bir dernek kurmaya karar veriyor. Böylece intikam alma duygusunu af ve iyilik yoluna dönüştürerek binlerce genci ölüm ve suç yolundan kurtaran pozitif ve yapıcı bir enerji üretmiş oluyor.

Allah’ın toplumu değiştirme ve mutmain kalpler üretme konusunda vazetmiş olduğu kanunlar, ne yazık ki entelektüel, kültürel ve sosyal sözlüklerimizde henüz yer almıyor. Dolayısıyla bu kanunları sürekli hatırlamamıza, her zaman zihnimizde hazır ve canlı tutmamıza ihtiyacımız var: “… ama yine de (kulak veren herkese) hatırlatmaya devam et: çünkü bu hatırlatmalar müminlere (inanıp güvenenlere) fayda sağlar.” (Zariyat 51:55).

Beni ‘nebilerin getirdiği mesajların henüz gökten yere inmediğini’ söylemeye iten sebep işte budur. Oysa insanlar arasında yepyeni (ince ve üstün) ilişki türleri geliştirmek için oldukça zengin bir potansiyel mevcuttur. Patlamaya hazır öfke ve nefret enerjisini merhamet, affetme, bağışlama ve sevgi nehrine dönüştürebiliriz. Yeni Zelanda’da olduğu gibi birbirimize karşı işlediğimiz suçlarda bile karanlıklardan aydınlığa çıkacak bir yol bulabiliriz. İşte o zaman Allah Rasulü’nün (s); “şayet onu öldürürse o da onun gibidir” sözünün manasını idrak edebiliriz. Keza onun şu sözünü…: “Allah affeden kulunun izzetini artırır.”6 İşte o vakit Allah’ın şu ayetini layıkıyla anlayabiliriz: “We men ahyâhâ fe keennemâ ahye’n-nâse cemî’a: Kim de bir hayatı kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.” (Mâide 5:32).

Arapçadan tercüme eden: Fethi Güngör

Kaynakça:

1- Sahih-i Müslim, Kasâme, Muharibîn, Kısâs ve Diyât, hadis no: 3283. Hadisin tam metni ve Arapça şerhi için bakınız: , 24.03.2019.

2- Müellif şu ayete atıf yapmaktadır: “… Yine haklı bir gerekçeye dayanmaksızın Allah’ın dokunulmaz kıldığı hiçbir cana kıymayın! Zira haksız yere canına kıyılan kim olursa olsun, işte onun velisine kısas (eşdeğer bir ceza) konusunda yaptırım yetkisi tanımışızdır; fakat o katl cezasında (belli) sınırı aşmasın; çünkü o, zaten yardıma mazhar olmuştur.” (İsra 17:33). Konu hakkında ayrıca bakınız: Bakara 2:178.

3- Hadisin tamamı ve Arapça değerlendirmesi için bakınız: , 25.03.2019. Affetmenin ödülünü doğrudan Allah’ın vereceği hususu şu ayet-i kerimede de açıkça belirtilmiştir: “Ama kötülüğün cezası, ancak ona denk bir karşılık olabilir; ne var ki kim affeder ve barış yaparsa, işte onun mükâfatı Allah’a aittir: Şüphe yok ki O, zalimleri asla sevmez.” (Şûrâ 42:40). Keza bakınız: Nûr 24:22.

4- Şu ayete atıf yapılmaktadır: “Yezîdu fi’l-halqi mâ yeşâu: O mahlukatın kapasitesinde tercih ettiği artışı gerçekleştirir: çünkü Allah her şeye güç yetirendir.” (Fâtır 35:1).

5- Atıf yapılan ayetin tamamı için bakınız: (Ra’d 13:17)

6- (Sahîh-i Müslim, Birr, Sıla ve Âdâb, hadis no: 2588). Hadisin tamamı ve yer aldığı diğer hadis kitapları için bakınız: , 25.03.2019