Telefonlar elimizde, bildirimler açık, herkes her an ulaşabilir… Ama bu tablo, iletişimin güçlü olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, hiç bu kadar bağlıyken bu kadar kopuk olmamıştık. Mesajlar var, ama gerçek sohbet yok. Tepkiler hızlı, ama temas yüzeysel. İnsanlar birbirine ulaşıyor ama birbirine dokunamıyor.

Sürekli çevrimiçi olmak, zihni yorar. Dikkat bölünür, düşünceler yarım kalır, derinlik kaybolur. İnsan hiçbir şeye tam odaklanamaz hâle gelir. Aynı anda her yerde olmaya çalışırken, aslında hiçbir yerde olamaz. Zihin, bir bildirimin diğerine eklemlendiği sonsuz bir bekleme hâline sıkışır. Bu hâl, insanı üretken değil; tükenmiş yapar.

Teknoloji hız kazandırdı ama anlamdan çaldı. Her şey çabuk, ama yüzeysel. Hızlı cevaplar, kısa mesajlar, geçici etkileşimler… Uzun cümlelere, sessizliğe, beklemeye tahammül kalmadı. Oysa insan ilişkileri aceleye gelmez. Anlam, zaman ister; dikkat ister; emek ister.

Sürekli ulaşılabilir olmak, her çağrıya cevap vermek zorunda olmak değildir. İnsan bazen ulaşılmaz olabilmelidir. Kendine, düşüncelerine, sevdiklerine tam anlamıyla ulaşabilmek için… Sınır koymak kabalık değil; ruh sağlığıdır. Her an herkese açık olmak, insanın kendine kapalı kalmasına yol açar.

Bağlantıyı kesebilen insan, teknolojiyi yönetebilen insandır. Telefonu susturabilen, mesajı bekletebilen, ekrandan uzaklaşabilen… İşte gerçek özgürlük buradadır. Çünkü insan, ne zaman duracağını bildiğinde güçlüdür. Sürekli bağlı olmak bir zorunluluk değil; bilinçli bir tercih olmalıdır. Aksi hâlde teknoloji bizi bağlamaz, tüketir.