Ne izleyeceğimizi, ne okuyacağımızı, neyi beğeneceğimizi algoritmalar seçiyor. Ama bunların hepsi alışkanlıklarımız üzerinden çalışıyor. Dün neye tıkladıysak, bugün de onu önümüze koyuyor. Böylece insan, farkında olmadan kendi tekrarının içine hapsoluyor. Yeni olan değil, tanıdık olan öneriliyor; derin olan değil, hızlı tüketilen öne çıkarılıyor.

Algoritmalar ihtiyaçlarımızı değil, zayıflıklarımızı besliyor. Daha çok ekran süresi, daha çok tüketim, daha az düşünme… Merak değil bağımlılık, bilgi değil dikkat süresi kıymetli hâle geliyor. İnsan neye maruz kalırsa ona dönüşür. Sürekli aynı içerikleri tüketen zihin, zamanla sorgulama yetisini kaybeder.

Bilinçli kullanıcı olmak artık bir tercih değil, bir zorunluluktur. Her öneriyi kabul etmek, iradeyi teslim etmektir. Seçtiğini sanan ama seçilmeye alışan bir insan profili oluşuyor. Oysa özgürlük, önüne sunulanı değil; ihtiyacın olanı seçebilmektir. Bunun için bazen önerilenin dışına çıkmak, bazen ekranı kapatmak gerekir.

Teknoloji akıllı olabilir ama bilinç hâlâ insana aittir. Algoritmalar hızlanabilir, gelişebilir, hatta tahmin edebilir. Ama insanın neye gerçekten ihtiyacı olduğunu yalnızca insan bilir. Denge, teknolojiyi reddetmekte değil; ona teslim olmamaktadır. Çünkü kontrol bizde olduğu sürece teknoloji araçtır, kaybolduğunda ise amaç hâline gelir.

Asıl mesele şudur: Bizi yönlendiren şey teknoloji mi, yoksa kendi farkındalığımız mı? Bu soruya verilen cevap, dijital çağdaki insanın kaderini belirler.