Geçen hafta içinde üç farklı araştırma şirketi erken/tekrar seçime ilişkin anket sonuçlarını kamuoyuyla paylaştı.

Her üç ankette de AK Parti oylarında ciddi bir kıpırdanma olmadığı, varsa bile, diğer partilerin alacakları oylar da hesaba katıldığında bu kıpırdanmanın tek başına iktidara kıl payı yetebileceği öngörülüyor.

Genel itibarla araştırma şirketlerinin holiganlaşma temayülü gösterdikleri ve bunun da etkisiyle son dönemde sık sık tahmin facialarıyla karşılaştığımız doğrudur. En büyük facianın da, AK Parti’nin kendisi için yaptırdığı araştırmalarla ortaya çıktığını gördük.

Fakat dikkate değer husus şu: Mevzubahis son araştırmalarında AK Parti’yi hemen hemen aynı oranda gösteren üç şirket de, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) Kürtlerden aldığı oylardaki sıradışı değişime işaret ediyor; kimisi artış, kimisi düşüş yönünde… Diğer tüm partiler neredeyse yerinde sayarken, HDP bir ankette yüzde 15, bir başkasında yüzde 10 görünüyor. Bu aradaki yüzde 5’lik -devasa- farkın (yaklaşık 2,5 milyon oyun) erken/tekrar seçim sürecinde araştırma şirketlerinin, dolayısıyla medyanın, dolayısıyla sivil toplumun dilinden düşmeyeceği belli. Nitekim, şirketlerin raporlarına ve yöneticilerinin demeçlerine baktığımızda da bunu görüyoruz.

Dönem itibarıyla, tüm “oyun planlarını” Recep Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu ve AK Parti karşıtlığına bina edenler için, HDP’nin oy oranının yüzde 10 olmasıyla yüzde 15 olması arasında fark yoktur. Onlar öbür tarafa bakarlar; “AKP” tek başına iktidar olabiliyor mu, olamıyor mu, bununla ilgilidirler. “AKP” tek başına iktidar olduktan sonra HDP yüzde 20 de alsa; “AKP” tek başına iktidarını kaybedince HDP yüzde 5’te de kalsa mühim değildir.

Diğer taraftan, kendilerini “Reis’çi”, “Hoca’cı” ya da “AK Partili” addeden kimileri için de durum farklı değil. Onlar da bütünüyle, AK Parti’nin tek başına iktidar olup olmamasıyla ilgili. Yani “Reis”in ya da “Hoca”nın (ya da her ikisinin) zaferi manasına gelecek bir tek başına iktidarla iktifa edilebilir; bu ihtimalde HDP’nin mesela yüzde 20’ye ulaşmış olması kafa yorulacak bir vaka olmaz. Maalesef böyle.

Türkiye’de herhangi bir partinin yüzde 20 oranında oy alması ciddi bir vakadır. Fakat hiçbiri bugünkü haliyle sadece ve sadece “Kürt kimliği” üzerinden siyaset yapan bir partinin yüzde 20’ye ulaşması kadar ciddi değildir. Çünkü bu, bütün Kürtlerin kendini “Kürt kimliği” üzerinden siyaset yapan bir partiyle ifade etmesine delalettir ki, böylesi bir durumun Türklerin de, Kürtlerin de, diğer herkesin, hepimizin, bütün coğrafyamızın omurgasını kırabileceğini defalarca söyledik.

Şu veya bu kimliği öne sürmeden siyaset yapan AK Parti, 7 Haziran’a kadar Kürtlerin de, Türklerin de… herkesin en büyük partisiydi. Türkiye’nin hem doğusu, hem batısıydı. AK Parti bunu sağladıkça Türkiye ayağa kalktı; bunda ortaya çıkan pürüzler Türkiye’yi tökezletti. 7 Haziran’la birlikte en büyük tökezlemeyi yaşadık.

“Reis’çiler”, “Hoca’cılar”, “AK Partililer”, ey! Tek başına iktidar olamasa da yeniden tüm Türkiye’yi temsil edecek bir AK Parti, Türkiye’nin şu veya bu bölgesinden hiç oy almadan yüzde 60’la tek başına iktidar olacak bir AK Parti’den daha büyüktür, daha güçlüdür, daha önemlidir. Ve bir Kürt’ün, bir Türk’ün veya bir başkasının AK Parti’ye oy vermemesi doğrudan AK Parti’yle ilgilidir.

Tekrar: Tek başına iktidar olamasa da yeniden tüm Türkiye’yi temsil edecek bir AK Parti, Türkiye’nin şu veya bu bölgesinden hiç oy almadan yüzde 60’la tek başına iktidar olacak bir AK Parti’den daha büyüktür, daha güçlüdür, daha önemlidir. Ve bir Kürt’ün, bir Türk’ün veya bir başkasının AK Parti’ye oy vermemesi doğrudan AK Parti’yle ilgilidir.