Avrupa’da nasyonalist hareketlerin zirve yaptığı, ultra milliyetçi (palingenetik) tavırların adeta bir “din”in yerine ikâme edildiği 1930’lu ve 1940’lı yıllar.

Birinci Dünya Savaşını, Avrupa uluslarının sıkıntıları için “iyileştirici bir merhem” olarak gören ve savaşı “kara sevdaya tutulmuşçasına” arzulayan milyonlarca genç ve onların bu uslanmaz enerjilerinin üzerine “bir miras yedi” gibi oturan faşist liderler.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında her şeyin yer değiştirdiği bir ortamda tüm bu mirası devralan bir ABD. Şimdi, yani tamda bu günlerde çok daha açık ve net olarak görülen bu “miras devri”, uzun süre diplomatik ve sofistike denebilecek bir-takım formasyonla örtülmeye çalışıldı.

Bugün tam da bu noktada tüm berraklığı ile karşımızda duran Trump’a ait resim maalesef aklıma, Hitler’in tüm Avrupa’yı yakıp yıkan gizli polis teşkilatı (GESTAPO) yöneticisi Reinhard Heydrich’i getirdi.

Hiç kimseye hesap vermeyen bu yapı, onun şu cümlelerinde çok açıkça görülmektedir: “Biz böyleyiz, biraz esprili bir dille ifade edersem, yerine göre ‘her türlü keyfin kâhyası’, yerine göre devletin çöp kutusuyuz.”

Peki, sormak isterim. Bu cümlenin sahibi size de Trump’un dolayısıyla ABD’nin bugüne ait tavırlarını tasvir etmiyor mu?

Dünyanın her yerinde “keyfinin kâhyası” gibi dolaşmak isteyen, yerine göre silah satarak yerine göre siyasi baskı yaparak ve daha birçok yıldırma tehdidiyle ülkeleri kontrol altına almak isteyen bir zihniyet başkaca ne olabilir.

Yeri geldiğinde kendi zaviyesinden bakarak, “güçlüyüm o halde her türlü tanımlama hakkı bendedir” diyerek, kimin “terörist (çöp)” kimin “dost” olduğunu o belirlemek istiyor. Bu yönüyle, “dünyanın çöp kutusu benim” diyor.

Fakat artık “dünya beşten büyüktür” formülü, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından dillendirildiğinden beri ivmesini artırarak devam ediyor. İslâm İşbirliği Teşkilatı’nın İstanbul’da gerçekleşen olağanüstü Kudüs toplantısından sonra, farklı bir ivme daha kazanmış gibi görünüyor.

Her türlü şantaja rağmen ikinci “indirme” harekâtı da BM’den geldi. Tüm bunlar takip gerektiren, desteklenmesi gereken çok önemli ve güçlü hamleler. Dünya, kendisini bir “kâhya’ya çiftlik yapmayacağını göstermiştir kanaatimce.

İstediği yerde “ölüm makinası” istediği yerde “darp hane” olmak isteyen ABD, artık bütün insanları ve onların ülkelerini “müzâkere” zemininde görmek zorundadır. Zira kimse “köle” onlar “efendi” değildir.

Orta doğu dolayısıyla da Filistin için Belfor Deklarasyonu, Sykes-Picot Antlaşması sonrasından bu tarafa koşullar hiç bu denli uygun olmadı. Avrupa’nın da Trump’ın bu “başına buyruk” hallerinden rahatsız olduğu çok açık.

Bu noktada iş İslâm coğrafyasının birlik ve beraberliğine kalmaktadır. Toplu bir ses oluna bilirse artık zıplama için imkân veren bu “sağlam zemin” çok daha iyi değerlendirilebilecektir.

Batı zihniyetinin ciddi yaralar aldığı zemin ise Immanuel Wallerstein’ın ifadesinde olduğu gibi “önemli bir fırsat” verecektir. Ama sadece fırsat… Gerisi akıldır, gayrettir yani…