Türkiye’nin bölge ülkeleriyle arasındaki problemleri çözme ve yakın geçmişte birtakım sorunlar yaşadığı ülkelerle ilişkilerini normalleştirme girişimi doğal olarak Türk-Arap ilişkilerine de olumlu yansıdı.

Henüz arzu edilen noktada olmasak bile şu anki durum ilişkilerin geleceği açısından ümit verici.

Cezayir’de toplanan Arap Birliği 31’inci Liderler Zirvesi’nin sonuç bildirgesinde Türkiye’nin hedef alınmaması küçük fakat önemli bir işaret.

Arap ülkeleri Türkiye düşmanlığı yaparak hiçbir yere varamayacaklarını görmeliler.

Arap Baharı sürecinde görüş farklılıkları sebebiyle ilişkilerde açılan yaraların kısa sürede iyileşerek tümüyle kapanması beklenmemeli.

Bazı ülkelerin en azından bir süre daha Türkiye’yle ilişkilerinde ihtiyatlı olacağını ve daha net bir tavır benimsemek için gelecek yıl yapılacak seçimlerin sonuçlarını bekleyeceğini söyleyebiliriz.

Türkiye güçlendikçe ve “içeriden devrilme” ihtimali ortadan kalktıkça çekim kuvveti daha da artacaktır.

Önceki gün Semerkant Zirvesi’ni gerçekleştiren ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne (KKTC) “gözlemci ülke” statüsü vererek tanınması yönünde önemli bir adım atan Türk Devletleri Teşkilatı’nın (TDT) ağırlığını daha fazla hissettirmesi de hiç şüphesiz Türkiye başta olmak üzere teşkilat üyesi tüm ülkelerin öneminin artmasını sağlayacaktır.

Hudson Enstitüsü’nden Luke Coffey’in Semerkant Zirvesi’nin ardından Türk etkisinin yükselişte olduğuna dikkat çekerek Batılı politika yapıcıların bu gerçeği görmeleri gerektiğini söylemesi TDT’nin bölgesel ve küresel denklemlerde önemli bir aktör olarak varlığının fark edildiğinin göstergesi.

Türkiye’nin son yıllarda savunma sanayii alanındaki müthiş atılımı, Rusya ve Ukrayna arasında dengeli bir politika takip ederek tahıl koridoru gibi tüm dünyanın alkışladığı başarılara imza atması, Araplar tarafından yakından takip ediliyor.

İçeride olduğu gibi dışarıda da bütün bu gelişmeleri takdir edenlerin, kıskanan ve bir türlü kabullenmek istemeyip önemsiz göstermeye çalışanların bulunması gayet normal.

Fakat Türkiye’nin yakaladığı ivmeyle çıkışını sürdürmesi halinde elde edilen başarıları ve kazanımları küçüksemek için akıl ve mantık dışı yorumlarda bulunan hazımsızların sayısı mutlaka azalacaktır.

Türk-Arap ilişkileri “Büyük Dönüşüm: Küresel Değişimin İtici Güçleri” ana temasıyla 10-11 Kasım’da İstanbul’da düzenlenen 13’üncü Boğaziçi Zirvesi’nde de ele alındı.

Zirveye katılan Arap araştırmacılar ve gazeteciler Türkiye ve Arap ülkeleri arasındaki yakınlaşmanın her iki tarafın ve bölgenin yararına olduğunun farkındalar.

“Türkiye ve Körfez Ülkeleri İlişkileri” panelinde konuşan Katarlı gazeteci yazar Cabir el-Harmi, Anadolu Ajansı’na yaptığı değerlendirmede “Türkiye ile Arapların yakınlaşmasına en çok muhtaç olduğumuz bir dönemden geçiyoruz” diyerek güçlü bir Türkiye’nin Arap dünyasının dayanağı olduğuna ve Arap ülkelerinin de Türkiye için önemine dikkat çekti.

Kısaca ifade etmek gerekirse, Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde “Türkiye Yüzyılı” hedefine doğru kararlı adımlarla ilerlediğimiz sürece bundan sadece Türk-Arap ilişkileri değil, Türkiye’nin diğer tüm ülkelerle ilişkileri de olumlu etkilenecek ve herkes güçlü Türkiye’yle dost olmak isteyecek.