Geçtiğimiz hafta İstanbul’da gözaltına alınan İsrailli çift suçsuz oldukları anlaşılınca serbest kaldı ve ülkelerine döndü ancak serbest kalma süreçleri Ankara -Tel Aviv arasındaki diyalog kapılarını yeniden araladı. Çiftin serbest bırakılması için İsrail tarafı çok yoğun bir diplomasi yürüttü. Ailenin ajan olmadıkları konusunda Türk tarafını ikna etmek için eldeki bütün delilleri Ankara ile paylaştı. Olayın ayrıntıları da ortaya çıktı. İsrail basınına göre çift, Çamlıca Kulesi’ndeki yemek esnasında İstanbul’un farklı noktalarının fotoğrafını çekiyordu. Bir ara garsonu çağırarak “ Erdoğan’ın çalışma ofisi neresi?” diye sordular ve Dolmabahçe Ofisi’nin fotoğrafını çekmeye başladılar. Kişilerin İsrailli olduğunu öğrenen garson bir casusluk faaliyeti olabileceğini düşünerek polisi aradı. İsrailli çiftin telefonlarını kontrol eden polis, çekilen fotoğrafların üzerine işaret konularak bir WhatsApp grubuna gönderildiğini tespit etti. Daha sonra bunun bir aile grubu olduğu ortaya çıktı. Olayın anlaşılması üzerine 18 Kasım’da çift İsrail’den gelen devlet jetiyle evlerine döndü. İsrail Cumhurbaşkanı Yitzak Hertzog, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı arayıp teşekkür etti. İsrail tarafı görüşmenin 45 dakika sürdüğünü ve dostça bir atmosferde gerçekleştiğini yazdı. Yine İsrail tarafına göre Erdoğan, Hertzog’a oldukça sıcak davrandı ve iki ülke ilişkilerinin yeniden toparlanması gereğini ifade etti. Ayrıca büyükelçilerin de yeniden eskiden olduğu gibi normal görevlerine dönmelerinin altını çizdi.

Çamlıca Kulesi’ndeki garsonun şüphesiyle başlayan süreç, Türkiye-İsrail ilişkilerinin yeniden rayına girmesine yol açacağa benziyor. Bu yeni süreç ‘Peki ilişkiler neden bozulmuştu’ sorusunu akıllara getiriyor. Burada elbette Tel Aviv yönetiminin, BM’nin veto hakkına sahip 5 daimi üyesinin aralıksız desteğiyle Filistin halkına karşı yürüttüğü barbarca saldırılara ve özellikle bu desteği pervasızca kullanan Netanyahu faktörüne dikkat çekmemiz gerekir. Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerini koparmasına yol açan olay tarih 27 Aralık 2008’de başlayan ve 3 hafta süren Gazze saldırıları ve ardından yaşanan Mavi Marmara baskınıydı. Erdoğan saldırıların durdurulması için çağrı yapmış ancak ne İsrail katliamlarını durdurmuş ne de BM kılını kıpırdatmıştı. 2000 yılından bu yana İsrail’in sadece Gazze Şeridi’ne yönelik gerçekleştirdiği saldırılarda çoğu sivil 15 bin civarında kişi hayatını kaybetti. Erdoğan dışındaki dünya liderleri, hatta Arap liderler bu saldırılara karşı hep sessiz kaldı. Sadece halklar sokaklara döküldü. Dünyanın birçok noktasında insanlar ağır bombardıman altında ölen çocukların cansız bedenleri karşısında isyan etti ama bu isyan BM koridorlarına bile ulaşmadı.

Türkiye bugün Netanyahu sonrası oluşan yeni İsrail yönetimiyle köprüleri inşa etmek ve bozulan ilişkilerin onarılmasına yeniden şans tanımak istiyor. Ankara-Tel Aviv ilişkilerinin normalleşmesi, İsrail’in yeni dönemde hata yapmadan Ortadoğu’da adil ve kalıcı barışın sağlanmasına katkı sunabilmesinin önünü açabilir. Zira Türkiye, Fetih olsun Hamas olsun Filistin halkını temsil eden bütün grupların dünyada güvenebildiği tek ülkedir. Bu ispatlanmış güven, Ortadoğu barışı için bir umut kapısıdır. Aksi takdirde İsrail dünyadaki barbar imajını silemeyecek ve 2. Dünya Savaşı’nda soykırıma uğrayan millet, bugünün yeni soykırımcısı olarak tarihe geçecektir. Tel Aviv yönetimi Ankara’da oluşan sıcak atmosferi iyi değerlendirmelidir.