7 Ekim 2023’ten itibaren Orta Doğu ve yakın çevresinde çok farklı gelişmeler yaşanıyor. İsrail bir taraftan Gazze’deki soykırımı derinleştirirken diğer taraftan İran’a ve bölgedeki vekillerine muhtelif saldırılar yaparak onları da sürece çekmeye ve bu sayede küresel bir savaşa evrilebilecek bölgesel bir savaşı başlatmaya çalışıyor.

Tüm bu toz duman arasında İsrail’e karşı en somut karşı çıkış ise daha güneyden, Yemen’deki Husilerden yani Ensarullah Hareketi’nden gelmişti. İsrail’in Gazze saldırılarını durdurmasını talep eden Ensarullah, aksi takdirde Kızıldeniz’den geçecek İsrail ile iltisaklı gemilere izin vermeyeceğini açıklamış; kasım ortasından itibaren de bu iddiasını realize ederek Kızıldeniz’den geçerek İsrail’e gittiğini tespit ettiği gemilere saldırılar düzenleyip tüm dünyanın gözünü bu bölgeye çevirmişti.

Ensarullah’ın saldırıları sonrası, zora giren İsrail’in çıkarlarını korumayı kendine vazife addeden ABD liderliğinde “Refah Muhafızı” adı verilen bir deniz gücü kurulmuştur. Bu güç, sözde Kızıldeniz’deki deniz trafiğini tekrar güvenli hale getirmek için Ensarullah hedeflerine ve bu bahaneyle de Yemen’in farklı bölgelerine saldırlar düzenlemeye başlamıştı.

Ancak ABD’nin saldırılarına rağmen Ensarullah, coğrafi avantajını da kullanarak hem de bu sefer sadece İsrail’e giden gemilere değil, koalisyona katılan ülkelere ait gemilere de saldırarak bölgedeki tansiyonu iyice yükseltmiş ve dünya deniz ticaretini zora sokacak bir duruma getirmişti.

İşte böyle bir atmosferde 8 Şubat 2024 tarihinde Ankara’da bir araya gelen Türk ve Somali Savunma bakanlarının “Savunma ve Ekonomik İşbirliği Çerçeve Anlaşması” imzaladıkları duyuruldu.

21 Şubat 2024 tarihinde ise bu anlaşmanın önce Somali Bakanlar Kurulu, ardından da Parlamento tarafından onaylanarak kabul edildiği açıklandı. Şimdi ise Türkiye’nin bu anlaşmayı ne zaman TBMM’ye getirip yürürlüğe sokacağı merak ediliyor.

Malum Türkiye’nin Somali ile ilişkileri yeni değil. Somali’nin en zor dönemlerinde Türkiye Somali’ye destek oldu ve yaşanan sıkıntılı günlerin atlatılmasında önemli destekler verdi. Ama böyle bir anlaşmanın hem de bölgede çok sıcak gelişmeler yaşanırken yapılması, doğal olarak “Neden şimdi?” sorularına yol açtı.

Anlaşmanın arka planına geçmeden Türkiye’nin Afrika Boynuzu olarak bilinen bu bölgedeki devletler ve özerk yapılar ile nasıl bir ilişki tesis ettiğine dair kısa bir bilgi vermek icap eder. Zira Türkiye’nin Afrika Boynuzu’nu oluşturan Somali, Etiyopya, Eritre ve Cibuti’nin yanı sıra 1991’de Somali’den tek taraflı bağımsızlık ilan eden Somaliland ile de yakın ilişkileri mevcuttur.

Türkiye’nin boynuzdaki tüm aktörlerle barışık olması, geçmişte bu ülkelerin yüzleşmek durumunda kaldıkları tehditleri bertaraf etmekte olduğu kadar, kendi aralarında yaşadıkları muhtelif sorunların çözümlenmesinde de yardımcı olmuştu.

Bugün Türkiye-Somali anlaşmasından bahsederken de bunu tek bir sebebe bağlamamak gerektiğini ancak en önemli motivasyonun; Etiyopya ile Somaliland arasında 1 Şubat 2024 tarihinde imzalanan bir anlaşma olduğunu söylemek mümkündür.

Zira Somaliland hâlen Somali toprağı olarak kabul edilmekte ve tek taraflı bağımsızlık ilanına rağmen şimdiye kadar hiçbir ülke tarafından resmî olarak tanınmamaktadır. Buna rağmen Etiyopya’nın donanmasını geçici olarak bulundurduğu Cibuti yerine denize ulaşmak için Somaliland ile bir anlaşma yapması, Somali tarafından düşmanca algılanmış ve Somali’nin, muhtemelen Somaliland’ın tanınmasına gidecek böyle bir süreci önlemek için muhatabına mesaj vermek üzere Türkiye gibi bir aktörle savunma anlaşması yapmayı tercih etmesine yol açmıştır.

Bu hamleyle, Etiyopya’nın kararını tekrar gözden geçireceği hatta muhtemelen Türkiye’nin de ara buluculuğuyla Etyiopya’nın ihtiyacı olan denize ulaşım için doğrudan Somali ile bir anlaşma yapabileceği değerlendiriliyor.

Türkiye’nin de Babül Mendeb ve Kızıldeniz’de yaşanan gelişmeler nedeniyle bölgede varlık göstererek çıkarlarını korumak ve yaşanabilecek oldubittilere karşı tedbir almak için bu anlaşmaya taraf olduğu söylenebilir. 

Aslında Somali yaşadığı problemlerden kurtulmak ve bir an önce düzlüğe çıkmak için Türkiye’den önce de ABD, Mısır, BAE, Katar ve Suudi Arabistan ile de benzer anlaşmalar imzalamıştı. Ancak hiçbiri parlamento tarafından onaylanacak seviyeye gelmemişti. Ayrıca önceki anlaşmaların kapsamı Türkiye ile yapılan kadar detaylı olmamıştı. Bu nedenle Türkiye-Somali anlaşmasının diğerlerinden farklı bir konumda olduğunu söylemekte bir beis görmüyorum.  

Anlaşmanın içeriği resmî olarak paylaşılmamış olsa da medyaya yansıyan bilgilere göre bu anlaşma ilk aşamada 10 yıllık bir süre için planlanmış.

Anlaşma kapsamında, “deniz kaynaklarının ekonomiye kazandırılması; bu kaynakların kullanımı konusunda savunmaya ihtiyaç duyulması hâlinde ortak hava, kara, deniz harekâtlarının planlanması ve uygulanması; gemi inşa, liman ve tesis kurma, işletme ve bunun için gerekli hukuki düzenlemelerin yapılması, iki ülke denizcilik hukuklarının uyumlulaştırılması; deniz yetki alanlarında terör, korsanlık, haydutluk, yasa dışı balıkçılık, kaçakçılık gibi her türlü tehdide karşı tek taraflı ve ortak tedbirlerin alınması; ortak ve tek taraflı tesislerin kurulması, güvenlik alanlarının oluşturulması; Somali ordusuna eğitim, doktrin ve teçhizat desteği verilmesi; kıyı güvenliği tesislerinin kurulması ve yönetilmesi; deniz gücünün geliştirilmesi, modernize edilmesi ve deniz kirliliğinin önlenmesi” öngörülmektedir.

Adından anlaşılacağı ve içeriğinden de görüldüğü üzere bu, bir çerçeve anlaşması mahiyetindedir ve anlaşmanın altının doldurulması gerekmekte. Bunun için anlaşmanın Türkiye tarafından da usulüne uygun olarak onaylandıktan sonra yürürlüğe girmesi ve akabinde farklı mutabakatlarla neyin, nasıl yapılacağının belirlenmesi gerekiyor.

Hatırlanacağı üzere Türkiye 2019 yılında Libya ile imzaladığı deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşmasından sonra Ekim 2022’de Libya topraklarında ve kıta sahanlığında petrol ve hidrokarbon kaynaklarının aranması ve işletilmesine yönelik mutabakat muhtırası imzalamıştı. Dolayısıyla Somali ile de önümüzdeki günlerde benzer bir sürecin işletilmesi söz konusu olabilecektir.

Ancak kesin olan bir şey var ki; o da bu anlaşmayla Türkiye’nin bundan sonra Kızıldeniz, Aden Körfezi ve Hint Okyanusu’nda daha fazla görünür olacağıdır. Ayrıca Türkiye ilk defa başka bir ülkenin donanmasını sıfırdan tesis edecektir. Yani Türkiye bir taraftan Somalili denizcileri eğitirken diğer taraftan yükselen savunma sanayisi potansiyelini buraya yönlendirerek Somali için yeni gemiler, savunma tesisleri, limanlar ve belki de tersaneler inşa edecektir. 

Bunun yanı sıra 10 yıl boyunca Somali denizleri korsanlığa, kaçakçılığa, terörizme ve kaçak avcılığa karşı korunurken bu denizlerdeki hidrokarbon kaynaklarının aranması ve işletilmesi konusunda da Somali ile iş birliği yapılacaktır.

Görüldüğü üzere Türkiye, Batılı emperyal ülkelerin Afrika ülkelerine yaklaştığı gibi; bölge ülkeleri arasında sorun çıkarıp birbirine düşürme, bu sayede bu ülkelere silah satma, ülkelerin kaynaklarını sömürme ve kendine bağımlı hâle getirme peşinde değildir. Bilakis iki taraf için de kazan-kazan formüllerinin geçerli olduğu iş birliklerini tercih etmektedir.

Tabii ki Türkiye de bu süreçten kazançlı çıkacak, bölgesel ve küresel konumunu güçlendirerek dünya sisteminde daha fazla söz sahibi olacaktır. Buna mukabil muhataplarına da kazandıracak ve onların da üretilecek refahtan hak ettikleri payı almalarını sağlayacaktır.

Buna rağmen Türkiye ile Somali arasındaki anlaşmadan rahatsızlık duyacak bazı aktörlerin de olacağı muhakkaktır. Bunların kimler olabileceğini ve neler yapabileceklerini takip eden yazılarımda işlemeye çalışacağım.

Yazımı bitirirken söz konusu anlaşmanın her iki taraf için de hayırlı olmasını diliyor, yakın zamanda bu konuyla ilgili daha güzel haberler ve gelişmeler duymayı umduğumu belirtmek istiyorum.