Her sabah, “acaba Karadeniz’de bir savaş çıktı mı?” diyerek uyandığımız şu günlerde ABD’nin savaş çığırtkanlığının, Rusya’nın yayılma siyasetinin dünyamızı giderek daha büyük bir kaosa sürüklediğine şahit oluyoruz. Böylesi bir atmosferde Türkiye nerede duruyor?

Hükümetin dış politikadaki 20 yıllık duruşunun temel taşları neler? Acaba ortaya konulan politikalar günü birlik kararlarla mı alınıyor, yoksa uzun vadeli bir stratejinin ürünü mü?

BÜTÜNLÜKLÜ SİYASET, ADİL BAKIŞ

Libya’dan Karabağ’a kadar pek çok coğrafyada işgallere karşı çıkarken, meşru otoritelerin tahkim edilmesi bir plan dâhilinde mi yapılıyor? Suriye ve Irak’ta bir yandan terörle mücadele edilirken, diğer yanda halk iradesini yansıtmayan baskıcı rejimlere karşı alınan tavırda nasıl bir tutarlılık gözetiliyor?

Türkiye’nin temel tezlerini hem Batılı muhataplarına, hem de bu dış politika vizyonunu gazeteci ve akademisyenlere “ilk elden ve derli toplu” bir şekilde anlatabilmek büyük bir gereksinimdi. İletişim Başkanımız Prof. Fahrettin Altun’un tam da bu ihtiyaca cevap veren yeni eseri “Türkiye Stabilizing Power in an Age Of Turmoil (Karmaşa Çağında İstikrar Sağlayıcı Bir Güç Olarak Türkiye)” temel tezlerimizi akıcı bir üslup ve bütünlüklü bir bakış açısıyla ortaya koyuyor.

Çalışma öncelikle uluslararası diplomasi çevrelerini muhatap aldığı için İngilizce olarak kaleme alınmış ve özenli bir şekilde yayımlanmış. Kısa süre içerisinde Türkçe olarak da yayınlanacak. Belki de muhtevası kadar önemli olan şey, ülkemizin isminin “bizim belirlediğimiz yazım kuralları” gereği Turkey değil, Türkiye olarak kitabın adında yer alması. Cumhurbaşkanlığı kısa bir süre önce yayınladığı genelge ile ihraç ettiğimiz ürünlerin üzerindeki menşei kısmından, uluslararası yazışmalara kadar her yerde artık Türkiye’nin Türkçedeki gibi yazılmasına karar vermişti. Sadece bu küçük ama devrim niteliğindeki değişim dahi bağımsızlaşma siyasetimizin en önemli göstergesi.

BARIŞIN UMUDU

Tüm dünyayı etkileyen salgın hastalık karşısında Batı dünyasının çaresiz kalması, ürettiği aşıyı asırlarca sömürdüğü Afrika ülkelerinden sakınarak emperyâl kodlarına uygun bir ikiyüzlülüğü sergilemesi bile tek başına neden küresel sistemin iflas ettiğini gösteriyor. Buna karşın dünyada kendi aşısını üretebilen birkaç ülkeden birisi olarak Türkiye, daha şimdiden Afrika’da üstelik maddi bir karşılık beklemeden aşı dağıtımına başladı.

Bu insani bakış açısı dünyaya nizamat vermeye çalışan ne Doğulu ne de Batılı aktörlerin anlayabileceği bir şey değil. İşte bu yüzden Türkiye sadece bölgesinde değil, tüm dünyada insanlığın ve barışın umudu haline gelen vizyonu ile öne çıkıyor.

Altun’un eseri denenmemiş bir tez ya da temenni değil, uzun bir süredir her aşaması ilmek ilmek dokunmuş ve uygulamaya konulmuş yeni bir siyaset teorisi ortaya koyuyor. Bu yönüyle “çatışmayı öngören” tezlerden ya da kaos vadeden projeksiyonlardan temelden farklı.

BM kürsüsünden ilan edilen “dünya beşten büyüktür” mottosuyla başlayan ve “adil bir dünya mümkündür” sloganı ile taçlandırılan yeni vizyonumuzun işaret taşlarındaki bütünlüğü anlayabilmek için Fahrettin Altun’un akademik ciddiyetle kaleme aldığı eser bir rehber niteliğinde.

İngiliz elçiyle gizli yemeklerde buluşup, soluğu Türkiye düşmanlarıyla “kurgulanmış fotoğraflarda” alanların anlayamayacağı derin bir fark bu. Üstelik bu anlayış-kavrayış farkı her gün biraz daha büyüyor. Halkımızın bu farkı idrak edemeyeceğini düşünenler ise tarihi bir yanılgı içindeler.