Türkiye, muhtemel bir bölünme tehlikesini bütünüyle geride bırakmış durumdadır. Şimdi yeniden kendi ayakları üzerinde doğrulup yakın geçmişin yaralarını sarma, bölgede yeniden seçkin bir konum elde etme ve kendi sistemini kurma vaktidir. Bu yeni durum, Türkiye-AB ilişkilerinin gözden geçirilmesini ve rayına oturtulmasını da gerekli kılmaktadır. Türkiye nasıl ki bölgesel sorunlara soğukkanlı bir politika ile yaklaşıyorsa, aynı şekilde Avrupa ile de soğukkanlı bir politika çerçevesinde ilişkilerini geliştirmeli ve önümüzdeki yıllarda Müslüman ve Arap Ortadoğu’yu Avrupa ile irtibatlandırmalıdır.

Peki, bu bölme fikri nasıl çöktü? Türkiye’yi bölmeyi murat eden ülkeler, büyük bir ülkeyle muhatap olmaktan kurtulmak için, uzun bir süre iç problemleriyle meşgul etmek suretiyle onun gücünü ve etkisini kırmak istiyordu. Bu girişim Türkiye’nin bölgesel bir güç ve etkin bir oyuncu olmasını engellemeyi de amaçlıyordu. Bütün bunların amacı ise bölgedeki İsrail varlığının tek büyük güç haline gelmesini temin etmek idi. Bunun için de Türkiye’nin parçalanması gerekiyordu. Bu entrikaların tamamı Türkiye içerisinden bulunan maşalar eliyle çevriliyordu. Mesela, hükümet darbesine yeltenen Paralel Yapı, 7 Haziran seçimlerinde yaşananlar, halkın oynanan oyunları anlaması… Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Son birkaç aylık süreçte yaşanan olaylar, Türkiye’nin özgüvenini yeniden kazanmasına vesile olmuştur.

Takip eden aşamada Türkiye siyasetini dışarıdan tahrik etme girişimi gelmiştir. Bu süreç Rusya’nın Suriye savaşına fiilen müdahil olmasıyla başlamış oldu. Bunun ardından Türkiye’yi taciz aşamasına geçildi. Bu girişimleri koordine eden devletlerin en başından beri amacı, emrivakilerle Türk ordusunu vakitsizce Suriye’ye sokmak ve mevcut çatışmanın bir unsuru haline getirmekti. Çünkü, Türk ordusunun uygun bir zamanda ve uluslararası kamuoyunun talebi ve garantisi ile Suriye’ye girmeyi planladığını çok iyi biliyorlardı. Nitekim, Türkiye şu anda cereyan eden etnik temizlik operasyonlarını yapmayacak ve azınlıklar dahil olmak üzere Suriye’de tüm toplulukların hukukunu gözetecek yegâne alternatif olma özelliğini korumaktadır. Zira Türkiye, Suriye toplumunun farklı kesimleri arasında uyum sağlayabilecek bilinçli ve akıllı bir siyaset gütmektedir.

Bir daha vurgulamak gerekir ki, Türkiye’de toplumun, ordunun ve emniyet güçlerinin siyasi iradenin arkasında sapasağlam durması bütün dengeleri değiştirmiştir. Bölme projeleri akamete uğrayan odakların ülkenin çeşitli bölgelerinde bombaların patlamasına umut bağlamaları işte bu yüzdendir. Böylece terör eylemleriyle topluma korku salıp amaçlarına ulaşmayı denediler, ama Türkiye’de toplumsal hayatın normal akışını bozamadılar. Dahası, bu meşum girişimler toplumun daha sıkı bir dayanışma içine girmesine ve daha temkinli hareket etmesine hizmet etmiştir.

Şimdi siyasi oyunlar çok daha renkli bir görünüm kazanmıştır. Amerika ile Avrupa’nın bölgemize yönelik bakış açıları arasında belirgin bir fark ortaya çıkmıştır. Amerika’da yaklaşan seçimleri Cumhuriyetçilerin kazanması durumunda bu fark daha da derinleşecektir.

Avrupalılar bölgemizin yararını gözeten politik tercihler yapmaya başlamıştır. Çünkü, Türkiye’ye düşecek bir ateşin bizzat Avrupa’nın göbeğine düşmüş anlamına geleceğini gayet iyi anlamış durumdalar. Bu yüzden, Avrupa başkentlerinde istikrarı korumanın ön şartının Türkiye’de istikrarı korumak olduğunu çok iyi biliyorlar.

Türkiye toplumun Tayyip Erdoğan gibi siyasi bir önderleri olduğu için Allah’a şükretmesi gerekir. Çünkü, mevcut akıllı siyasi irade sadece Türkiye’nin değil, bütün bölgenin kurtuluşunun garantisidir.

Recep Tayyip Erdoğan’ın Arap’ı, Türkmen’i ve Kürt’üyle Suriye’yi kendi başına terk ettiği zannedilmesin. O’na daha çok zaman verin, Türkiye’nin öncekinden çok daha büyük olarak arz-ı endam edeceğini göreceksiniz. Evet, çok daha büyük. Türkiye’ye asla bölemeyecekler…

Çeviri: Fethi Güngör