Dünkü yazımızda  Milli Eğitim Bakanlığının  neredeyse tüm icraatlarını yap boz sil-baştan uygulamaları haline dönüştüren  unsurun merkezi   sınavlar olduğuna dikkat çekmiştim.

Yeni Bakanla birlikte yeni bir ümit doğdu. MaarrifDünyamızda  bahar dönemi geldi (mi?).

Şunu açık bir şekilde ifade edelim siz ölçme değerlendirmeyi mevcut halde olduğu gibi, merkezi sınavlara bağlı halden kurtaramazsanız ne yaparsanız yapın, her şey  boş yatırımlar olarak size geri dönecektir. 

Türkiye’de başarısız olarak etiketlenen onbinlerce çocuğumuz dünyanın iyi üniversitelerinde pekala üstün başarılar ortaya koydular.”

Bu söz, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’a ait.

ÖSYM’nin  burada okuyamaz olarak etiketlediği   öğrenciler Avrupa’da ,Amerika’da pek ala çok iyi üniversitelerde okuyabiliyorlar.   Demek ki bu sınavlar aslında yalancı bir kriter ve öğrenciye bir sıra numarası vermekten ibaret kalıyor.

Şunu hemen ifade edelim ki öğrenci lise eğitimi alıyorsa, aslında   bir üniversitede okuyabilir demektir. Önemli olan  öğrenciyi daha ortaokulda iken iyi bir yönlendirme ve planlama ile doğru bir mesleğe yöneltmektir.

Yapılması gereken herkesi bir mesleki eğitimden geçirecek bir yapılanma içine girmektir.

Geleceğin temellerini geçmişin kökleri üzerine bina etmeliyiz. Mesleki eğitim için  Osmanlı AHİ sistemi  önümüzde iyi bir örnek olarak duruyor.  Almanya’da araştırma ve eğitim amaçlı uzun süre  kaldım. Orada Almanya’nın mesleki eğitiminin temelinin Osmanlı AHİ sistemine dayandığını  farkedebilirsiniz.

Meslekleri itibarlı hale getirdiğimizde, mezunlara iş garantisi verdiğimizde  zaten üniversite önünde yığılma kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Tabi ki bu arada  üniversitelerimiz itibarlı ve kaliteli eğitimi  ile her geçenin mezun olduğu yapı ve anlayıştan  kurtarılacaktır. Aynı şekilde liseler de   tutarlı eğitimi ile  ancak  güçlü öğrencinin mezun olduğu konuma yükseltilmelidir. O takdirde   o gücü kendinde gören öğrenci  liselerde eğitimi göze alacaktır.  Böylece de merkezi sınavlara ihtiyaç   asgari düzeye inecektir.

Aklı başında ve doğru eğitim politiklarına sahip ülkeler böyle yapıyor..

En büyük gerekçe, bu merkezi sınavlar olmasa o zaman her şey “torpile” dayalı hale gelir  “güçlü olan”  hakim olur düşüncesidir.  Tek boyutlu olaya bakanların  mazareti bu.

Ben  bu yazı serimizin bu sonraki bölümlerinde  çözümün nasıl olacağına  dair bir çerçeve çizeceğim.  

Bir kere lise eğitiminiYüksek öğretimle birlikte çözeceğiz.YÖK sisteminin  80 darbe anayasasının ürünü olduğunu unutmayalım.

Lise eğitiminin içini boşaltan  YKS  veYDTgibi    sınavlardan başka,  üniversite eğitimini yozlaştıran  KPSS ALES,  ÜDS ve KPDS, TUS  gibi  adı alfabe çorbası başka sınavlar var. Bunlar da üniversite eğitiminin içini kanser gibi yiyip bitiriyor.    

Tıp eğitimi TUS, Üniversite eğitimi ise    KPSS   yüzünden hastalıklı durumda. İsim vermeyeyim  İstanbul’da ünlü Tıp fakültelerinden    öğrencilerinin nasıl mezun olduklarını inceleyin.  Bir çoğunun derslere devam etmediğini,  TUS’a çalıştığını görebilirsiniz. YÖK’ün dayatması ile istiabın üzerinde öğrenci alınması karşısında  fiziki kapasite yetersizliğinden dolayı bölümler devamı kaldırmak mecburiyetinde kalıyorlar.

Ta ilk okuldan itibaren test türü ezbere  idmanlı çocuklar  “zehir gibi” hafızaları ile çoğu uygulamaları yapmadan, hatta derslere girmeden sadece ilgili test kitaplarına çalışarak fakültelerinden mezun oluyorlar.

Çünkü sizin doktorluğunuzu okul diploması değil,  TUS belirliyor. Her şey merkezi sınavların verdiği nota endeksli olunca, hocaların verdiği notlar  ve  diploma  bir değer ifade etmez hale geliyor.

Çok açıktır ki teste dayalı bu eğitimde   kaba ve basit ezberleme metotları kullanılmaktadır.  Orta öğretimde akıllı tahta ve   tablet bilgisayarlar  kullanılmadığından  milyarlar “boş yatırımlar” halini aldı.  MEB’in bedava verilen ders kitaplarını kullanmayan öğretmen oranı bazı okullarda yüzde doksanlara ulaşıyor.  

Laboratuvarda verilen alet edevat ve malzemeler de öyle.  Fen Liselerinde, Proje İmam Hatip Okullarında bile malzemelerin çoğu kutuları açılmadan bekliyor.

Örneğin  okulların kütüphanelerini-kitaplıklarını test kitapları dolduruyor. Kitap okuma okullarda fiilen bitmiş durumda.  Bu süreçte, öğrencinin dakikası bile önemli olduğundan sanat, spor ve okumaya dair her şey erteleniyor. Daha çok test çözmek ve sınavda çıkması muhtemel daha çok soru ezberlemek.

Ülkemizde sınavlar hayata ve mesleğe hazırlama amacı yerine “eleme aracı” halini alınca da sınavlar neredeyse ülkemizde “milli bir spor” haline geliyor.  Ailelerin en büyük heyecanı sınavlardaki sonuca endekslenmiş durumda. Ailelerin gelirinin önemli bir bölümü  bu sınav giderlerine harcanıyor. Bu sınavlar olmasa insanımız % 20-30 daha varlıklı hale gelecek.

Diğer taraftan, bu kadar stres altında kalan ve gençliğini (ve hatta çocukluğunu) yaşayamayan gençliğimizi kaybettiğimizin; geleceğe sorunlu ve kişiliksiz nesiller bıraktığımızın ise pek farkında değiliz.

Bu satırlar sadece şu zavallı  kulaklarımla duyduklarımı, okuduklarımı değil,  bizzat kendi gözlerimle   müşahede ettiklerimi ve yaşadıklarımı yansıtıyor.

Bugün  mevcut merkezi sınavlara   dair   gözlemlerimi kaleme aldım.   Nasip olursa, yarın konuya çözüm yolları ile devam edeceğiz.