Ülkemizde son zamanlarda terör olayları yine iyice azdı. Şehit haberleri arka arkaya gelmeye başladı. ABD’nin Büyükelçisi John Bass, Ankara’dan ayrılırken “Dokuz buçuk aydır Türkiye’de terör saldırısı yaşanmıyor. Bu, DEAŞ vazgeçtiği için değil, işbirliğimizin sonucu…” demişti. Onun bu çirkin söylemi, herkes tarafından Türkiye’ye tehdit olarak algılanmıştı.

Şimdi o tehdidin gereğini yapmak için maşalarını kullanmaya başlamış olmalı ABD… Çünkü ABD’nin köpekleri durumundaki terör örgütleri faaliyetlerine hız verdi.

Bir bakıyorsunuz ülkenin bir köşesinde DAEŞ adına eylem yapmaya hazırlanan bir grup terörist yakalanıyor. Bir başka gün farklı bir noktada PKK ve yandaşları, askerimize polisimize yönelik saldırıda bulunuyor.

İsimleri farklı da olsa, ideolojileri farklı da görünse ülkemizde ve komşu ülkelerde cirit atan terör örgütlerinin hepsinin beslendiği, kemiğini yaladığı yer aynı merkez: ABD.

Nitekim Hakkâri Şemdinli’deki PKK saldırısında kullanılan silahların ABD menşeili olduğu, teröristlerin ABD’nin YPG’ye verdiği AT4 anti tank füzesiyle saldırdığı iddia ediliyor. Nitekim yapılan operasyonlarda da bu anti tank füzelerinden ele geçirilmiştir. Bu silahlar ise DAEŞ’le mücadele yalanıyla ABD tarafından YPG’li teröristlere verilmişti.

Ülkemiz güçlendikçe, ABD ve Batılı ülkelerinin kontrolünden çıktıkça başımıza terör olayları musallat olmaya devam edecektir. Değişen sadece terör örgütlerinin adı olacaktır. FETÖ, DAEŞ, PKK, YPG, DHKP/C vb. terör örgütlerinin tamamı ABD’den ve Batılı ülkelerden beslenmektedir ve bunların hemen hemen hiç istisnası yoktur. Bunların elebaşları, militanları sıkıştığında soluğu bu ülkelerde almakta ve gittikleri ülkelerde krallar gibi ağırlanmaktadır. Türkiye, bu ülkelere teröristlerin teslimine yönelik yaptığı hiçbir çağrı ve girişime ise karşılık alamamaktadır.

Bu da gösteriyor ki küffar tek milletir ve onlardan bize hiçbir zaman dost olmaz, onlara hiçbir zaman güvenilmez. Küffar; kendi içinde ne kadar sorun yaşarsa yaşasın, hangi problemlerle boğuşursa boğuşsun bize karşı yekvücut olmaktadır.

Ancak bizde durumlar nasıl? İç siyasetle dış siyaseti ayırt edemeyen; vatan, millet, ülke diye bir kaygısı olmayan bir ana muhalefet… Ülke içindeki başarısızlığını, milletle yakalayamadığı ortak dili ülkemizi sürekli Batı’ya şikâyet ederek örtmeye çalışan bir ana muhalefet…

Ülke Batı’yla kriz yaşar, muhalefet; Batı ülkelerinin sözcülüğüne soyunur: Hükûmetimizi ve Cumhurbaşkanımızı zor durumda bırakıp köşeye sıkıştırmak için Batılı ülkelere ülkemize müdahale etme ve ekonomik kriz çıkarma çağrısında bulunur.

Ülkemize, askerimize, polisimize, milletimize terör saldırısı olur; ana muhalefet temsilcileri terör örgütlerini kınayıp birlik beraberlik söylemleri geliştirmek yerine devleti, hükûmeti suçlar. İnsan çıldırıyor, hırsızın hiç mi suçu yok?

Mesele iç siyaset meselesini çoktan aşmıştır. Mesele devletimizin, ülkemizin, milletimizin bekası meselesidir. Küffar, bize karşı yekvücut olmuşken bizim ayrılık gayrılık türküsü söylemeye ne hakkımız ne de zamanımız vardır.

Artık ülkemizde birlik beraberlik, yekvücut olma zamanıdır. Allah, siyasilerimize de bunu kavrayacak akıl, izan ve feraset versin!..

Selam ve dua ile…