Çocukluğum 70’li yıllara denk gelir ve dönemin siyasal ruhu o günlerdeki tüm aileler gibi bizim ailemizde de çeşitli etkilere neden olmuştur. İki ablam vardı ve her ikisi de yatılı devlet öğretmen okullarında okumaktaydılar o zamanlar. Tatil zamanları görüşebiliyorduk sadece ve onlar sürekli okullarında olup bitenlerden bahsedip, yaşanan ideolojik çatışmalar konusunda yetişkin aile üyelerimize heyecanlı şeyler anlatırlardı. Sanırım ablalarımın her ikisi de biraz muhafazakârdılar ve dinin buyruklarını önemsiyorlardı. Hatırladığım kadarıyla solcu ya da kominist şeklinde kendilerinden bahsettikleri bazı okul yöneticileri ve onlarla birlikte hareket eden ileri sınıflardaki yaşça büyük öğrencilerle de önemli sıkıntılar yaşamaktaydılar. Ancak çok şükür ki, okullarında -ki biri Bolu, diğeri Kütahya’da okumaktaydılar- sayıları az da olsa ülkücü diye tanımladıkları birileri varmış ve mesela namaz kılmak istediklerinde, onlara müdahale etmeye kalkan birileri olursa işte bu ülkücü ablaları devreye girip solcu dedikleri bu kişilerle kavga etmeyi göze alıp onlara kol kanat gererlermiş.

Ben de o yaşlarla bu vesileyle tanıştım ülkücü kavramıyla. Ablalarımı koruduklarına göre bunlar iyi insanlar olmalılardı. Üstelik okumayı çok seven Bolu’daki ablamın bir defasında odasındaki Kur’an’ı, Necip Fazıl’ın bir şiir kitabı ve Nurettin Topçu diye bir başka yazarın eserini gizlice yırtıp çöpe atmışlar da bu nedenle büyük kavga çıkmış okullarında. Tüm ülkücüler ayağa kalkıp okul yönetimini boykot etmişlermiş ve kızların elebaşları da meğer aksanlı konuşan Urfalı bir ablalarıymış. Ortalık çok karışmıştı, bunun üzerine babam siyasi kudret açısından etkili birkaç arkadaşıyla birlikte gidip bu okulun müdürünü sigaya çekmişlerdi. İşte bu yazının başlığını oluşturan deyiş, tam da o günlerden aklımda kalma.

O demlerden bu yana zaman su gibi akarken bizler de bilgi ve birikim adına ne varsa erişebildiğimiz, heybemize katmaya çalıştık elimizden geldiğince ve kendi deneyimlerimizle harmanladık. Çok şeyler değişti hayatımızda; ama ülkülerimizden hiç vazgeçmedik, gerçek ülkücülerden de. Devletin ve milletin bekası söz konusu olduğu en kritik dönemlerde bu duru damar her defasında devreye giriyor, ülkenin içine düşmesi muhtemel krizlerde rahatlatıcı bir rol oynuyordu her daim, ayrı konum ve isimler altında bulunsalar da. Mesela bu hareketin ana gövdesini oluşturduğu iddiasındaki bir partinin genel başkanı böylesi zamanlarda attığı adımlarla hakikaten farklı kesimlerin takdirini kazanabiliyor ve zaman zaman da siyaseten oya tahvil etmeyi başarabiliyordu bu tutumlarını. Ancak bu hareketi lideri olduğu savıyla hareket eden şahsın son zamanlardaki ülkücülüğün şanıyla bağdaşmayacak tavırlar içine girip, ülkenin kaosa doğru gidiyor oluşu karşısında gösterdiği vurdumduymazlık, daha önceden bu harekete destek veren ve ülkesi vatanı adına ülküleri olan gerçek ülkücü damarı 1 Kasım seçimlerinde harekete geçmeye zorladı. Esas olanın vatan ve milletin selameti olduğu bilinciyle ve bunu gerçekleştirecek iradenin daha önceden destekledikleri bu liderlikle asla mümkün olamayacağını fark eden vatansever ülkücüler, büyük bir mesuliyet şuuruyla sandığa gittiler ve duruma vaziyet ettiler.

Bunlar işte bizim gerçek vatansever ülküdaşlarımız, yiğit Alperenlerimizdir. Onlar ülkücü hareketin gerçek sahipleridirler. Onlar üzerlerine buram buram vatan kokusu sinmiş, millilikleri ırk ve etnisite temelli yaklaşımlara metelik dahî vermeyen yürekli dostlarımız, kardeşlerimizdir. Şehid-i Ala Enver Paşa’nın ideallerine yaşatan gönüldaşlarımızdır..

İşte benim dindar ablamların içinden geldiği ve onları boğmaya yönelik girişimler karşısında gövdesini siper eden, “Kanımız aksa da zafer İslam’ın!” sloganlarıyla bizlere yön vermiş kutlu ülkücülük damarı bu seçimlere de usulca damgasını vurmuştur.

Bazılarının zaman içinde ülkücülüğü neredeyse kafatasçılıkla özdeşleştirme girişimleri çok şükür ki akamete uğramıştır. O nedenle bu ülkede Türk, Kürt, Laz, Çerkes, Abaza, Gürcü vs.. ülkesi adına ülküsü olan milyonlarca vatansever insan vardır.. Sağ olsunlar, var olsunlar, nur olsunlar…

Yukarıdaki başlığa konu olan kıtanın devamını da hatırladım şimdi. O halde yazımıza bununla son verelim:

“Büyük devlet kurmak için büyük kan ister!..”

1 Kasım seçim sonuçları hayırlı olsun….