Son zamanlarda çok defa duyduğum bir söz var; “Zaman değişiyor abi” diyorlar. Yani ahmak olmayan herkesin bildiği gibi zamanın değiştiğini ben de biliyorum. Zamanın insanı değiştirdiğine de bizzat şahidim insan olan herkes gibi. Ama bazı durumlarda ben “Zaman değişse de değişmesi gerekmeyen şeyler de yok mudur?” diye soruyorum kendi kendime.

“Zaman değişti” cümlesinin ardına sığınamayacağımız ve değişmeyecek, değişmesi düşünülmeyecek şeyler yok mu ya da olmamalı mı?

Kendi soruma yine ben cevap vereyim. El cevap; var ve olmalı.

Misal; edep…

Neyse, eksik olan bir şeyler var, çok doğru. Birkaç asır evvel bizi biz yapan, bizi bir yapan bizi tam ve tamam yapan bir şeyler şimdi eksik ve onun eksik olduğundan bunca dağılmışlığımız. Eskiler eksik olduklarını bilirlermiş de ondan tam olurlarmış bence bizse onca eksiğimize rağmen kendimizi tam zannediyor, olduk sanıyoruz. Oysa “oldum” demek olmamaktır. Tam olduğunu, tamam olduğunu sandığımız ama aslında çok fazla eksik olan ve eksiği de sanki bir kilit taşı gibi duran bir şey var.

“Kaybettiklerimiz kazandıklarımızdan çok fazlaca” demişimdir muhtemelen daha evvel. Demişimdir de yine kelimelerin boynuna yüklemişimdir cürmümü. Ziyanı yok, onlar halden bilir, gönlü tanırlar. Edepten ya da edebin var olduğu vakitlerden bahis açmak onları da mesrur eder. Edep alametidir nurdan bir gönül taşıyanların. Onu bilenlerin sinesi toz tutmaz. Lakin edepten nasipsiz olduğu vakit bir âdem ne etsen ne desen ne söylesen lüzumu da manası da yok. Edep esasında en kıymetli ziynetidir insanoğlunun. Bilmem nerelere sakladık bu mücevheri, bilmem kimlerin gerdanlarına taktık? Yahut ölmüşlerimizin mezarlarına mı bıraktık? Edep; hicap demektir, edep; zarafet, hayâ, ar… Ve o bir ateştir ki (hele ki bu vakitte) tutabilene aşk olsun…

Edebi unutan insan ki bilmiyor işte neyi kaybettiğini. Yanlış yerlerde yanlış şeyleri arıyor. Bir vakitler ayıp denen, günah denen o kadar fazla şey şimdi mubah oldu ki… İnsan gördüklerine şaşırıyor. Zaman, modernite, teknoloji bize çok şey katıyor, doğru. Lakin bizden neler alıyor, neler götürüyor insanlık hamurumuzdan? Hangi sırrımızı çalıyor, gözlerimize tuttuğu efsun da ne? Gönlümüze kara kara lekeler koyan o kalem kimin elinde? Edebi geçmiş zamanın âdeti diye fısıldıyor kulaklarımıza. Elimizden bir şey almıyor o, ellerimizi alıyor.

Lakin daha inmemiş olanlar var o binekten, yanaklarında edeple akan yaşları silmeyenler var… Halen dahi aynı yazı duruyor duvarlarında hanelerin. Başını kaldır bir bak da öğren hicap ile baş eğmeyi, ar etmeyi… Aynı yazı, aynı insan; Edep Ya Hu!