Dünyada her şeyin bir başı, bir de sonu var. Hepimiz bunu biliyoruz zaten. Zira bu başlangıç ve bitişin tam olarak içinde ve tam ortasındayız. Yaşıyoruz ve ölüyoruz, başlıyoruz ve bitiriyoruz. Başlangıcı olan her şeyin bir de sonu olmalı kaidesi, yaratılmış olan her şey için geçerli yani. Çok eskiden bir kitapta okuduğum şöyle bir cümle var hatırımda: “Burası dünya ve burada işler hep yarım kalır.”

Böyle olduğunu bildiğimiz hâlde, dünyaya ve dünyalığa bu kadar meyledişimizin sebebi ne acaba? Yani her şeyin yarım kalacağını bile bile ve bu dünyada sadece ve en fazla şahit olacak insanlar olmamıza rağmen kendimizi bu kadar sahip zannetmemizin sebebi ne?

Aslında sorunun cevabı da belli; insan olmamız. İnsan olmamız, noksan ve eksik olmamız için yeterli bir sebep bence.

Geçtiğimiz günlerde bir yakınımızın annesi vefat etti. Allah rahmet eylesin ama hiç tanımadım hanım anneyi. Bir kez olsun görmedim. Oğlunu tanırdım. Cenazesi için mezarlığa gittim. Garip his ve bu garip dediğim hissi her mezarlığa gidişimde hissediyorum ben. Ölümden korkmak deyip de bir kenara sıyrılabilirim aslında ama bunun adı sadece ölüm korkusu değil. Bu başka bir şey. Anlam ve mana arayışı ya da bir çeşit sorgulama bu.

İnsan her gün etrafında onlarca ölümü ve onlarca ölüyü görmesine rağmen ölümü hatırlamanın bu kadar zor olması garip gerçekten. Defalarca ve defalarca mezarlığa gitsek de ve her gün yeni bir ölüme şahit olsak da yine bu hakikati unutuyor olmamız gerçekten normal bir şey değil. Ve garip olanı; bu yaşadığımız dünya ve özellikle de bu dünyanın bu vakti, insana ölümü unutturmak ve kendini dünyanın sahibi sanmak için kurgulanmış gibi.

Mezar taşlarının üzerinde her biri farklı yaşlarda insanların isimleri. Kim bilir neler yaşadılar dünyada? Ya da kim bilir neler yaşayamadılar? Ne planlar yaptılar, ne hayaller kurdular? Kim bilir daha neler yapacaklar, ne işler başaracaklar, ne şehirler görecekler ve ne kitaplar okuyacaklardı. Çocuklarını evlendireceklerdi belki, torunlarını kucaklarına alacaklardı; ya da hep yaşlı değil ki mezarlarda yatanlar, belki de kendileri evlenecek; çocukları olacak, iş bulacak, ev kuracaklardı. Yarın sabah kalkınca nerelere gidecekler, kimleri görecekler, kimleri seveceklerdi ama olmadı; onlar için yarın olmadı.

Fakat hepsi, şimdi orada öylece yatıyorlar. Ve az evvel söylediğim cümle işte tam da burada hakikatini buluyor; burası dünya ve burada her şey mutlaka yarım kalıyor. Ve mezarlıklar “Yarın yapacağım” diyenlerle dolu, biliyorum.

“Ağınızın tadını bozan ölümü çokça hatırlayın” hadisi tam da burada zihnimizden çıkmamalı gibi geliyor bana. Zira ölümü hatırladıkça hayatın manasını anlamak daha kolaylaşıyor. Ya da en azından öyle olması gerekiyor.

Öyle işte yani. Şairin dediği gibi; uyudun ve uyanamadın olacak.