Bir isyandı seninkisi; hürriyet ve adalet isyanı. Katillerin, vahşilerin, sadistlerin vücutlarına elektrik vererek katlettiği çocukların için, Hamza el Hatip için isyandı. Yıllardır zindanlarda tutulan, hayatları daracık hücrelerde eşlerini, çocuklarını özlemekle geçen babalar içindi bu öfken.

Bu kez onurun ve şerefinle oynamaya kalkan bir diktatör bozuntusuna haddini bildirmek için başkaldırmıştın. Bu isyan Hama içindi, Der’a, Humus, Halep içindi. Bu isyan Şam-ı Şerif’in tüm mübarek şehitleri içindi. Şam bir kez Allahu ekber diye haykırmıştı ve zincirlerini kırmıştı. Onlar sana hürriyeti, adaleti, onurlu bir şekilde yaşamı çok görseler de sen bir kez kararını vermiştin ey Şam… Her ne olursa olsun bu yoldan dönüş yoktu. Çünkü Şam-ı Şerif bir kez ayağa kalktı mı bir daha geri çekilmezdi.

Şam’ın kahramanlığına herkes, hepimiz şahit olduk. Yerler, gökler şahit oldu. Tarih şahit oldu, melekler şahit oldu. Üzerine yağan bombalara, en vahşi işkencelere rağmen Şam hiç geri adım atmadı. Çünkü Şam’a Allahu ekber nidaları kılavuzluk yapıyordu ve kılavuzu Allahu ekber olan her ne olursa olsun yenilmezdi.

Sonra ihaneti gördü Şam. Tarihin şahit olduğu en büyük ihanetlerden birini. Kardeş bildiklerinin alçakça ihanetini. Tıpkı Hz. Hüseyin Efendimiz’in Kerbela’da uğradığı ihanet gibiydi Şam’ın yaşadığı ihanet. Fakat Şam bir imtihandı. Senin, benim, herkesin imtihanıydı. Şam bir insanlık imtihanıydı, bir vicdan, bir haysiyet imtihanıydı. Şahit ol ey toprak, şahit ol ey kitap, şahit ol ey ümmet, Şam’ın uğradığı ihanete! Kardeş ihanetine, kalleş ihanetine…

Şimdi her birimiz sana mahcubuz ey Şam-ı Şerif! Her gün ölmeni engelleyemediğimiz için mahcubuz. Çocuklarının, kadınlarının ölümlerini sadece seyrettiğimiz için mahcubuz. Çünkü senin yaşadıklarını artık hiçbir kalem yazamıyor, hiçbir cümle anlatamıyor. İnsanlığımız, kalplerimiz adeta seninle yeniden sorguya çekiliyor.

Sen ki mübarek Nebi’nin sokaklarında dolaştığı şehirsin. Sen ki ümmetin tarihisin. Sen ki zafer marşlarıyla fetihler gerçekleştirdiğimiz günlerin yadigârısın. Sen Kudüs’sün, Beyrut’sun, Eriha’sın. Sen beldelerin en fedakârı, en mazlumusun. Tüm dünya sana karşı birleşse de sen teslim olmadın. Herkes sana ihanet etse de sokaklarından yükselen Allahu ekber nidaları hiç susmadı. Tüm dünya kahramanlığın, asaletin, fedakârlığın ne olduğunu yeniden senden öğrendi ey Şam…

Ne kadar alçak, ne kadar hain, ne kadar gaddar varsa dünyanın dört bir yanından gelip sana saldırıyorlar. Çünkü sen mazlumla zalimin, karanlıkla aydınlığın hesaplaştığı beldesin. Sen tarihin kırılma noktası, yetimlerin, mustazafların intikamısın.

Şimdi diren düşmana ey Şam… Üzerine yağan bombalara, ölüm kusan tanklara, uçaklara rağmen diren. Uğradığın ihanetlere rağmen diren. Allah’ın kılıcı Hz. Ali aşkına, dedemiz Halid bin Velid, sultanımız Selahaddin Eyyubi aşkına; hürriyet, adalet, onur aşkına, tüm ümmet, tüm insanlık aşkına diren.

Yaşadıklarına şahit oldukça; çocuklarının, kadınlarının haykırışları yeri göğü inlettikçe “Ya Muntakim Allah” diye haykırıyor melekler, ey Şam… Ya Muntakim, ya Cebbar, ya Kahhar, ya zül Celal… Herkes seni terk etse de meleklerin, ebabillerin “Ya Muntakim” haykırışları seni hiç terk etmeyecek. Sen ki mübarek Şam-ı Şerif’sin. Sen ki artık ümmetin sadece tarihi değil; aynı zamanda geleceğisin.