TRT Türk’de yayınlanan Yeni Rota programının çekimleri için kameraman arkadaşım Celal Topçu ile bir süre önce Filipinler’in başkenti Manila’dayız. Bir akşamüstü karnımızı doyurmak için Mabini bölgesinde Araplara ait bir lokantaya giriyoruz. Yanımızda ayrıca Manila’da tanıştığımız iki genç Müslüman arkadaşımız da var. Bir taraftan yemeklerimizi yiyoruz diğer taraftan da Filipinli Müslüman arkadaşlarımızla sohbet ediyoruz. Filipinli arkadaşlarımız bize bir zamanlar nüfusunun tamamına yakını Müslüman olan Manila’nın sömürgeci İspanyollar tarafından zorla nasıl Hıristiyanlaştırıldığını anlatıyorlar. Manila’nın, Filipinli Müslümanların acı dolu hikâyesini dinledikçe içimize hüzün çöküyor.

Yemeklerimizi yedikten sonra ben garsondan hesabı getirmesini istiyorum. Garson hesabı getirince defterin arasına parayı koyup kasaya gönderiyorum. Kısa bir süre sonra garson tekrar yanımıza gelip biraz önce ödediğim parayı eksiksiz bana geri veriyor. Bunun üzerine Celal de ben de şaşırıyoruz ve neler oluyor diye birbirimize bakıyoruz. Niçin parayı eksiksiz geri getirdiğini sorduğumda, gayet güzel Arapça konuşan Filipinli garson, sizin hesabınız ödenmiş diyor. Yanımızda oturan iki Filipinli Müslüman’ın dışında kimseyi tanımadığımız Manila’da bizim hesabımızı kim öder? Garsona büyük bir merakla hesabın kim tarafından ödendiğini soruyorum. O da hesabın kim tarafından ödendiğini bilmediğini; fakat lokantanın sahibinin kendisine bizden para almamasını tembihlediğini söylüyor. Ben de bunun üzerine garsona lokantanın sahibinin kim olduğunu soruyorum. Garson birkaç masa ötemizde keyifle nargilesini çeken bir adamı gösteriyor. Hemen masadan kalkıp gösterdiği adamın yanına gidiyorum.

Önce selam veriyorum ve tanışıyoruz. Ailesi İsrail işgali nedeniyle topraklarını terk etmek zorunda kalan, bundan dolayı da Ürdün’de doğup büyüyen bir Filistinliymiş. O da bana “Siz Türk’sünüz değil mi? diye soruyor. Ben “evet” deyince başını sallayarak “demek ki yanılmamışım” diye ekliyor. Ben bir an önce hesabın kim tarafından ödendiğini öğrenmek istiyorum. Bundan dolayı lokantanın Filistinli sahibine “bizim hesabı kim ödedi?” diye soruyorum. O da gülerek “Sizin hesap Davos’ta Erdoğan tarafından ödendi. ” diyor. Şaşırıyorum, ne diyeceğimi bilemiyorum. Âlem-i İslam’ın; Gazze’nin, Kahire’nin, Saraybosna’nın, Şam-ı Şerif’in sokaklarında adeta bir efsaneye dönüşen ve gezdiğim 60’a yakın ülkede mazlumların kendisine hep hayır duaları ettiğine şahit olduğum Erdoğan burada da karşıma çıkıyor. Bir kez daha, bu sefer de Türkiye’ye uçakla 11 saat uzaklıkta olan Manila’da içim gururla doluyor. Erdoğan’ın liderlik ettiği bir ülkenin, Türkiye’nin vatandaşı olmaktan sevinç ve onur duyuyorum. Bir ara lokantanın sahibine az da olsa bir şeyler bırakmak istediğimizi, bizim paramızın Filistinli bir kardeşimizin cebine girmesinden mutlu olacağımızı söylüyorum. Bunun üzerine o da bana aynen şöyle cevap veriyor: “Bu yemeği size Erdoğan’ın ikramı olarak düşünün ve Erdoğan’ın kıymetini iyi bilin. Erdoğan Filistin davasına, tüm mazlumlara sahip çıktı ve bütün Müslümanlara umut oldu. Ben size bir yemek ısmarlamışım çok mu? İslam dünyasının hiçbir ülkesinden umudumuz yok. Bizim için tek umut sizsiniz, tek umut Türkiye… Erdoğan’ı, bizim umudumuzu lütfen iyi koruyun”

Manila’da yaşadığımız bu olayın üzerine sanırım söylenecek başka bir söze gerek yok. Sadece bundan sonra Pazartesi ve Cuma günleri Diriliş Postası’nda köşe yazacağımı haber vereyim. Bir de ebeden ve daimen selamünaleyküm…

Adem Özköse