Yolların izini sürmek, yepyeni ülkelerin sınır kapılarından içeri girmek seyyahlar için belli bir zaman sonra bir tutkuya dönüşür. Yol hayatınızda önemli bir yer teşkil eder ve artık yola düşmeden, yolların izini sürmeden yapamaz hale gelirsiniz. İçinizde hep bir an önce gidilmesi, görülmesi gereken yeni ülkeler, şehirler vardır.

Bu sefer de Sancak’tayız. Yıllarca Osmanlı’ya sancaklık yaptıktan sonra 1878 yılındaki Berlin Antlaşması ile bağımsız bir bölge olarak kabul edilen Sancak, Balkan Savaşları sonrası Sırbistan ve Karadağ tarafından ikiye bölünmüş. Sancak bugün 6 şehri Sırbistan, 7 şehri ise Karadağ’da kalan iki ayrı bölgeden oluşuyor. Sancağın toplam nüfusu 500 bin… Bu nüfusun 300 bini Sırbistan tarafında yaşarken, 200 bini ise Karadağ’da yaşıyor. Nüfusun yüzde 60’tan fazlasını Müslümanlar oluşturuyor.

Sancak’ın en önemli şehri ise Novi Pazar… Biz de Sancak’ı, Türkçesi “Yeni Pazar” anlamına gelen Novi Pazar’dan gezmeye başlıyoruz. Novi Pazar, bizim şehirlerimizin Balkanlardaki bir iz düşümü gibi… Türkiye’den geldiğimiz anlaşılınca yan masadakilerin çay paralarını ödedikleri kahvehaneler, şimdilik kuaför salonlarına dönüşmemiş berberler, el yakan kuruyemişlerin satıldığı kuruyemiş dükkânları bize son derece tanıdık geliyor.

14. yüzyılın 2. yarısında aynı zamanda Saraybosna’nın kurucusu olan İsa Bey tarafından kurulan Novi Pazar, bir zamanlar Balkanların en ünlü şehirlerinden biriymiş. İsa Bey’in inşa ettirdiği hamam ve medrese ile 16. yüzyıldan kalma Emir Ağa Konağı şehre damgasını vuran tarihi eserlerden… Novi Pazar’ın tam ortasından ise ünlü Raşka Nehri geçiyor. Yüzyıllardır akmaya devam eden Raşka Nehri, şehre bambaşka bir canlılık katıyor.

Novi Pazar’ı adımlarken şehrin dört bir yanının camilerle dolu olduğunu fark ediyorum. Hatta Sancak’ta ezan okunmaya başladıysa ve siz şehrin herhangi bir yerindeyseniz farza başlanılmadan cemaate yetişebiliyorsunuz. Çünkü yakınınızda mutlaka bir cami bulunuyor. Başta Altunalem, Leylekli ve Hayreddin Paşa camileri olmak üzere birçoğu 15. ve 16. yüzyıllardan kalma olan bu camiler, Osmanlı’nın Balkanlarda dipdiri yaşamaya devam ettiğinin birer nişanesi gibiler…

40’tan fazla tarihi caminin bulunduğu şehirde özellikle cuma günleri camiler dolup taşıyor. Sancaklılardan öğrendiğimize göre Türkiye, özellikle de Erdoğan en ufak bir sıkıntıyla karşı karşıya kaldığında bu camilerde günlerce toplu olarak dua ediliyor. Bunu duyunca arkasında Ümmet-i Muhammed’in dua ordularının bulunduğu bir ülkenin vatandaşı olduğum için bir kere daha şükrediyorum. Türkiye ve Erdoğan’ın bunca badireyi, zorluğu, sıkıntıyı nasıl atlattığını daha iyi anlıyorum.

Balkanlarda yaşayan Müslümanların Türkiye’den koparılması için her türlü yola başvurulsa da Balkan Müslümanlarının kalpleri hep Türkiye’ye bağlı kalmış. Hemen hemen her evde Türk bayrağının bulunduğu, Türk kanallarının izlendiği Novi Pazar’da kendinizi adeta Anadolu’da bir eve misafir olmuş gibi hissediyorsunuz. Osmanlı’dan kalma zarafet, nezaket ve incelik bütün canlılığıyla bugün de Balkan Müslümanlarının evlerinde yaşamaya devam ediyor.

Biz de Sancak’tan ayrılmadan önce Novi Pazar’da tanıştığımız Avdia isimli bir kardeşimizin evine akşam yemeği için misafir oluyoruz. Avdia bizi yaşlı babasıyla tanıştırırken, babasına bizim İstanbul’dan geldiğimizi söylüyor. İstanbul’dan geldiğimizi duyan yaşlı adam birden gözyaşlarına boğuluyor. Bir yandan gözyaşlarını siliyor diğer yandan da İstanbul’a duyduğu sevgi ve özlemi ifade eden cümleler kurmaya çalışıyor. İşte o gözyaşları bana bir kez daha İstanbul’un ümmet-i Muhammed için ne anlama geldiğini öğretiyor. İstanbul sadece bir şehir değil; aynı zamanda bir manadır… Âlem-i İslâm’ın geleceği de yüzyıl önce çalınan, elimizden alınan İstanbul’un sahip olduğu bu manada gizlidir.