Okuyucularımdan bazıları diyor ki:

“Bu Yahudilerle ne alıp veremediğin var kardeşim? Hâlâ mı aynı meseleler? Neden dünya gerçeklerinden bu kadar uzaksın?”

Noktasına bile dokunmadan, önceki gün gazetelerde yayımlanan bir haberi paylaşayım:

“İsrail askerlerinin abluka altındaki Gazze sınırında düzenlenen barışçıl ‘Büyük Dönüş Yürüyüşü’ gösterilerine müdahalesi sonucu 5 Filistinli şehit oldu, 170 kişi yaralandı (…) Gazze’deki Sağlık Bakanlığı Sözcüsü Eşref el-Kudra, şehitlerin isimlerini açıkladı: Muhammed Halid Mahmud Abdunnebi (27), Nassar İyad Ebu Teym (19), Ahmed Said Ebu Lubde (22), Cebr İbrahim Ebu Humeyse (25), Ayiş Gassan Şeas (23) şeklinde açıkladı.”

Laik Siyonistlerin nasıl bir İsrail devleti istediklerini 1902’de yayımladığı “Altneuland” (Eski-Yeni Toprak) isimli kitabında anlatmıştı Theodor Herzl… Tezlerini eski Yahudi kaynaklarına dayandırsa da yeni şeyler söylüyordu. Diplomatik ve politik çevrelerde etki uyandıran şeyler… Tek başına bir ‘diaspora’ oluşturmuştu adeta…

Söylemiştim; 1904’te ölmüştü ama cesedi 1949’da Filistin’e getirilmişti. İzini takip edip mübarek Filistin’i alçakça işgal eden Siyonist faşistler tarafından…

Herzl’in şu sözlerini kutsal birer uyarı olarak görenlerle bir Müslüman olarak elbette işim/iz olmalı, olacak:

“Yahudilerin, varlığın kaynağından fışkıracak harikulade nesline inanıyorum!”

“Maccabiler tekrar yükselişe geçecek!”

“Dünya bizim özgürlüğümüzle hürriyetine kavuşacak, servetimizle zenginleşecek, yüceliğimizle büyüyecek!”

David Rockfeller’i bilirsiniz…

Yahudi asıllı Amerikalı bu iş adamı, büyük tezgâhı BBC’ye anlatmıştı: Filistinlileri katledip bir İsrail devleti kurulmuştu ama Avrupa’daki Yahudiler topraklarına dönmüyordu. O yüzden, İkinci Dünya Savaşı sırasında Hitler’le kirli bir alışveriş yapıldı. İşgali altındaki yerlerde Yahudileri öldürmesi için kendisine büyük paralar ödendi. Hitler’in öldürdüğü Yahudi sayısı kasten yüksek gösterildi. Bir buçuk milyon rakamı abartılı idi. Para karşılığında sadece iki yüz elli bin Yahudi öldürülmüştü. Avrupa’daki Yahudiler böylece İsrail topraklarına gitmek zorunda bırakılmıştı.

Yahudiler acaba kaçıncı “Askala”yı yaşıyor, bunu bilemem. Ama Kudüs’ün başkent ilan edilmesi, bölgede yaşanan politik gelişmelere kulak tıkayıp yavaş yavaş Gazze’deki bir avuç Filistinliyi saçma gerekçelerle yok etme hazırlıkları, bölgede tansiyonu yükseltmek için gizli-açık manipülasyonlara girmekten çekinmemesi, ABD’nin ebleh başkanını damadı üzerinden rehin alarak kukla gibi oynatması…”

Daha onlarca konu başlığına baktığım(ız)da Yahudi meselesinin hâlâ çok taze olduğunu görebiliriz.

Bölgemizde cereyan eden en ufak bir çatışma bile İsrail’e yarıyor. Boynuna tasma geçirdiği liderler eliyle vadedilmiş topraklar (Arzı Mevud) hayaline kayıpsız ve özgüvenle yürümek istiyor. Tel Aviv yönetiminin Türkiye’nin baş düşmanları Mısır, Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi, Ermenistan gibi ülkelerle nasıl bir oyun kurguladığını anlamamak için aptal olmak gerek!

Bir zamanlar tek kaşık suda boğmak istedikleri İsrail’e en samimi desteği kimin verdiğine bakalım; Mısır ve Suudi Arabistan!

Her iki ülke de Yahudiler’in “aliya (yukarı çıkmak)” tezine hizmetten başka bir şey yapmıyor.

Theodor Herzl, ölümünden üç yıl önce, 17 Mayıs 1901’de İstanbul’a gelerek Sultan Abdülhamid’den Filistin’i istemişti. Yanında getirdiği 20 milyon paundun 2 milyonuyla Filistin’i satın almayı, 18 milyonu ile de Osmanlı’yı Düyun-u Umumiye’den kurtarmayı düşünüyordu.

Ama boyunun ölçüsünü almıştı.

Bir not daha verelim ve bu faslı bitirelim: Türkiye, 1949’dan önce İsrail’in bağımsızlığına şiddetle karşı çıkan ülkeler arasında idi. Fakat 28 Mart 1949’da İsrail’i tanıyan (ya da tanımak zorunda bırakılan) ilk Müslüman ülke oldu.

Her şey yeterince açık değil mi?