“Bu seçim çok kritik bir seçim” diyorlar. Her seçim aynı şeyi söylüyorlar. Seçime giriyoruz, oy veriyoruz; bu ‘kritik’ eşiği aşamıyoruz. Bunaldık.

Bak kardeşim. Biz Türkiye’de yaşıyoruz. Bu ülke sıradan bir ülke değil. Sıradan bir ülkede yaşamıyor olmamızın bedeli seçimlerimizin her zaman çok kritik olmasıdır. Çünkü tökezlersek ezerler, ayağımız kayarsa geriye gideriz. Kulağını gözünü açmış bizim seçimlerimizin sonucunu bekleyen bir sürü insan var. Bu ülkenin geleceğine bağlı bir çok insanın geleceği. O yüzden evet. Her seçim çok kritik. Bu seçim de öyle. Sonraki de öyle olacak.

Bana satır arasında AK Parti’ye oy vermekten başka şansım olmadığını söylüyorsun. Bu da beni geriyor. Alternatifim yoksa bu şey gerçekte bir seçim olur mu?

AK Parti, alternatifsiz olduğu için mecburen oy verdiğin bir şey değil. Bu ülkede siyasetin çıtasını yükselten, toplumun en geniş kesimine hitap eden ve aklı başında tek parti AK Parti. Şimdilik öyle. Önüne diğer seçenekleri koy, elini de vicdanına koy ve düşün. 13 yıldır yaşadıklarını düşün. Hayat standardındaki gözle görülür iyileşmeyi düşün. Ülkenin itibarındaki göz alıcı sıçramayı düşün. Sence son 13 yılda tonla hizmet üretmiş, siyaset geliştirmiş AK Parti sadece “alternatifsiz” olduğu için seçilecek bir şey mi? Yoksa içinden “bu adamlar bu işi biliyor” diyorsun da içini kemiren çekinceler mantığının önüne mi geçiyor?

Ama eleştirilerim var. En son barış süreci diye bir şey başladı, sonra baktık ki, PKK, devletin kendisine dokunmadığı dönemde şehirlere yığınak yapmış. Kendimi kandırılmış gibi hissediyorum.

Bir iktidar partisi düşün ki güzel kardeşim, 13 yıldır tek başına iktidarda. Ve iktidarı devraldığında aslında aldığı şey müflis bir ekonomi, kısır bir siyaset ve içe kapalı bir ülke. Bu ülkeyi normal şartlara döndürmek yıllar sürmüş. Ki hâlâ da normal şartlara döndüğümüz söylenemez. Elbette onca şey yapılırken bazı hatalar da yapılmış; bu denli geniş bir kitle hareketinin ufak tefek patlaklar vermesi doğaldır. Bu patlakları söylemekten geri durmayacağız elbette. Eleştirilerimizi en yüksek sesle dillendireceğiz. Senin örneğinden yola çıkalım. Bu iktidar, ülkenin 100 yıllık yarasına neşter vurmuş, siyasi risk almış, söylem geliştirmiş, reformlar yapmış. Ana dilleri tanımış, retoriği, bakış açısını değiştirmiş. Bölge halkı en azından 2 yıl rahat bir nefes almış. Aslında daha önemlisi devletin böyle de yönetilebileceğini fark etmiş, siyaseti fark etmiş, doğru olanı görme fırsatı yakalamış. Karşıda bir düşman var. Terör örgütü. Artık terör örgütü halkın bu esenliğini kolayca sabote edemez. Yapabileceği en iyi şey yollara mayın döşemektir. Halktaki karşılığı buharlaşmıştır artık. Üstelik 2 yıldır her gün ortalama 1 kişinin canı kurtulduysa bu yaklaşık 700 kişinin canının kurtulmuş olması demektir. Bunlar az şeyler midir?

Öyle diyorsun ama, Doğu ve Güneydoğuda oyları HDP topladı, Selahattin Demirtaş da çok karizmatik ayrıca. “Barış istiyoruz” diyor, “sarayın savaşını bitireceğiz” diyor.

Sen de buna inanıyorsun öyle mi güzel kardeşim. İçeriden ve dışarıdan zihnimizi kuşatmaya, bizi kavramlarla yenik düşürmeye çalışıyorlar. Rasyonel düşünmeyi unutturmaya, imajlarla algını yönetmeye oynuyorlar. Saray diyorlar, barış diyorlar, saz çalıyorlar, zorla dağa kaçırılıp elini silah tutuşturulan, beline bomba bağlanan gençler üzerinden barış diyerek aslında terörü sana sempatik göstermeye çalışıyorlar. Sempatik bir şey değildir terör. Kızının ve hamile karısının yanında asker vurmak sempatik değildir. Gece uyurken polisleri yataklarında enselerinden vurmak sempatik değildir. HDP meclise giremez ise kan gövdeyi götürür yalanıyla bölge halkını tehdit ettiler, şimdi başka tehditler buldular kendilerine. Psikolojik bir harekat var. Önce beş küçük doğru sonra bir büyük yalan; sonra beş küçük doğru sonra bir büyük yalan daha… Uluslararası isithbarat taktiği bunlar. Yeme bunları ne olur!

İyi de üç gün önce o HDP’lilerle masada oturanlar AK Partililer değil miydi? İmralı ile görüşen AK Parti değil miydi? Şimdi terörist diye kırmızı bülten çıkarılan Fetulla, dün AK Parti’nin kankası değil miydi? Ülkeyi yangın yerine bunlar çevirdiyse bu günahta AK Parti’nin de rolü yok mu?

İşte büyük çelişki. Eğer devleti yönetiyorsan, niyet okuyamazsın. İnisiyatif almak zorundasın. Seçim yapmak zorundasın. Sosyal meseleler laboratuvarda test edilip sonuçları alındıktan sonra topluma servis edilen ilaçlar değildir. Sonuç almak için risk almak zorundasın. Şimdi sen bana AK Parti bu riski niye aldı, diye soruyorsun. AK Parti bu riski aldığı halde ona ve aslında ülkeye ihanet edenlerle hesaplaşmayı niye düşünmüyorsun. Halis niyeti için yol alırken yanlış yol arkadaşları seçen biri mi daha suçludur yoksa bu halis niyeti kendi emelleri için kullanıp ihanet eden mi? Eğer AK Parti yol arkadaşlarını yanlış seçti ise, ki öyle görünüyor, bu bir hatadır. Geri dönüşü vardır, affı vardır. Ama ihanet affedilmez. Bir kez ihanet eden hep ihanet eder. Tamam sırf bu yüzden AK Parti’ye oy verme, keyfin bilir ama ‘AK Parti’nin hatası’ diye andığın hainlerin topuna da girme. Irrasyonel düşünmeye zorluyorlar seni. Bir siyasi hareket hatalarından ders çıkarmazsa cezalandırılır, hata yaparsa değil.

Bu hataları söyleyemez duruma geldik. Eleştiri yapamıyoruz. Eleştiri yaptığımızda bizi ‘paralel’ diye yaftalıyorlar. Bu ülkede eleştiri yapılamaz duruma geldi. Hani diktatör filan diyorlar. Öyle bir şey oldu.

Kavramlarla sana saldırıyorlar. Twitterla, Facebookla saldırıyorlar sana. Kafanda bir şey inşa ediyorlar. Zihninde kule kuruyorlar. Bu ülke diktatörlükle yönetiliyor olsaydı bir gazete “Katil Erdoğan” diye manşet atabilir miydi? Başka bir gazete “Terörist Türkiye” diye… Sen bu soruyu bana sorabilir miydin bir düşün. İfade özgürlüğü had safhada olduğu için senin zihnine kule kuruyorlar güzel kardeşim. Gaza gelme. ‘Hür yandaşlık’ diye bir şey var duydun mu onu sen? Eleştiri dediğin şey, içeriden ve dışarıdan; içeriye ve dışarıya ama muhakkak hakkaniyetle konuşmayı gerektirir. Hatayı söyle, yanlışı haykır. Ama doğruya doğru de. Yiğidi öldür gerekirse ama hakkını yeme. Öldürdükleri yiğitlerin cesetlerinin arkasına gizliyorlar hakikati. Hem yiğidi öldürüyorlar hem de öldük diye bağırıyorlar. Bu ülkede en çok hangi partinin binasına saldırı yapılmış? Efendim? AK Parti’nin… Ama sen HDP binalarına yapılan saldırıları hatırlıyorsun. Bu ülkede hangi partinin broşürünü dağıtan insanlar saldırıya uğramış? Efendim? AK Parti’nin. Sözüm ona ‘diktatör’ün partisinin. Azgın azınlık neyi yapamıyor durumda ki makul çoğunluğa pislik atıyor? Hangi özgürlük kısıtlanmış Allah aşkına? Eleştiri yapınca seni ‘paralel’ diye yaftalamalarını eleştirdiğin kadar, yaftalanmaktan korktuğun o ihanet şebekelerini düşman bellemiyorsun. Akıl dışı davranıyorsun kardeşim.

Ben yine de Bugün ve Millet gazetelerine, Kanaltürk’e yapılanları filan hoş karşılamıyorum. Daha sakin olmak lazım. Sonuçta medya organı bunlar. Dünyaya rezil oluyoruz.

Medya organı mı onlar? Emin misin? Bir daha düşün bence. Hatta oy vermeye giderken bir kez daha düşün. On beş kez daha düşün. Mesela bu bir medya operasyonu mu yoksa adi bir mali suçlar operasyonu mu, bunu düşün. Kayyum atanan onca şirket varken senin gözüne ısrarla medya organlarını sokmalarının arkasındaki basmakalıp niyeti düşün. Youtube’a girip bu ‘medya’ kurumlarını savunanların kimler olduğuna ve savunurken kurdukları cümlelere bakarak düşün ne düşüneceksen.