Bu sözde entelektüel tayfayı en iyi temsil eden kişi “dağdaki çoban” metaforunun sahibi o manken kızımızdır. Diğer çok bilmiş tayfa sözü biraz daha süslemeyi bilirler. Dedikleri aynı şeydir aslında. Aynı şey. Şu anki işleyişiyle demokratik düzen, dır-dır’cıların düzeni. Bu düzenin sözde entelektüel çizgisini bugüne kadar en net ifade eden bir ‘manken üstadımız’dı. “Benim oyumla dağdaki çobanın oyu bir mi olacak” demişti hatırlarsınız. Özünde o manken kızımızla en afili okumuş profesör, romancı, gazeteci arasında bu ülkeye bakış açısından fark yok, emin olun yok. Bir insana tarih bilgisinden ötürü saygı duymak zorunda değiliz. Bana ne! Biz “ilim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir” düsturunu biliriz, ötesini değil. Okumuş adam cahilliğinden bıktık usandık.

Ne diyor bu aydınlar? “Yüzde 49,5 oy almış olabilirsiniz, karşınızda da %50,5 var. Onu ne yapacağız?”

Ne bileyim ne yapacağız. Demokrat olan siz değil misiniz? Oyları sayacağız. Kimin oyu fazla gelirse o yönetecek. Bu kuralın çalışması sadece sizin oyunuzun yüksek çıkmasına mı bağlı? Özür dileriz, dağdaki çobanın oyunu da saydık biz. Hata ettik.

Demokrasinin bu işleyişi ancak sonucunda koalisyon filan olursa makbuldür bunlara göre. Bir parti %25 alacak, Öteki 20 alacak, diğeri 18, beriki 16, biri kıl payı barajı geçecek, bir çoğu da kıl payı baraj altı kalacak. Ooooh mis gibi demokrasi.

Tüm fikirlerin mecliste temsil edildiği ama sonuç itibariyle hiçbir şey yapamadığı bir sistem. Bunu istiyorlar kardeşim. İstedikleri bu. “%10 barajının olduğu bir ülkede gerçek demokrasiden nasıl söz edebiliriz” filan diyorlardı, şimdi onu da diyemiyorlar.

‘HALK NASIL YÖNETİLECEĞİNİ NEREDEN BİLECEK’

Mısır’ın hapisteki meşru Cumhurbaşkanı Mursi’ye yaptıklarını görmediniz mi? Delikanlı gibi çıkıp bir tanesi “darbe” demedi, diyemedi. Sandıkları koyduk ve oyları saydık. Sonuç bu çıktı. Ne yapalım, ne istiyorsunuz? İstedikleri şey demokrasi filan değil, azgın bir azınlığın, makul bir çoğunluğa hükmetmesini istiyorlar. Mısır’da yedirdiler, Türkiye’de yemedi. Bozuldukları şey bu.

Hep aynı terane. Yıllardır aynı burnu büyüklük. Gâvurluğun zirvesi kabul edebileceğimiz Siyonist Henry Kissinger, ABD’nin Şili’de halkın seçtiği yönetimi darbeyle indirmesinin ardından yaptığı açıklamada şunu demişti: “Bir ülkenin, halkının sorumsuzluğu yüzünden komünizme kaymasını niçin elimizi kolumuzu bağlayıp seyretmek zorunda olduğumuzu anlamıyorum.” İşte size başka bir “dağdaki çoban” metaforu daha. “Şili halkı, nasıl yönetilmesi gerektiğini ne bilir lan” demeye getiriyor. Aynı kafa işte.

Aynı kafaya başka örnek arıyorsanız söyleyeyim. Taksim Meydanı’na çıkıp beş tane slogan atarsanız, meydanın ortasında mal gibi dikilip, piyano filan çalarsanız bu ülkeyi yönetmeye hak kazanırsınız. Sandıklar, seçimler, müşahitler bilmem neler… Onlar boş işler. Ülkeyi yönetmenin yolu bu. Taksim’e çık, seçilmiş liderin ailesi de dahil olmak üzere herkese küfret, yak, yık, taşla, ortalığı ateşe ver, hayatı durdur. Evet ? Tamam bu kadar. Tüm ülkeyi yönetme hakkı senindir.

‘NASSSIL OLUR, NASSSIL ANLAMAZ’

Başka örnek mi istiyorsunuz? Teoride ve pratikte hile yapılması neredeyse imkansız bir seçimi sabote etmek için örgüt kur. Oy ve ötesi diye afili bir isim yap kendine. Beş on bebeye sandık başında nöbet tuttur. Sonra eften püften bahanelerle seçimin meşruiyetini tartışmaya aç. Neden? Nedeni basit. Çünkü dağdaki çoban seni seçmedi. Kesin yanlış yere basmıştır da onu doğru sayıyorlardır. Oyları çalıyorlardır. Yazılım yapmışlardır filan. Aynı kafa işte. Dır-dırcılar…

Örneklere devam edeyim mi? Mesela seçimin sonucu senin istediğin gibi çıkmazsa koşa koşa gâvuristana git. En afili gazeteye demeç ver. Türkiye’de seçimin meşruiyeti filan falan de. Karşındaki de kıçıyla gülerek not alsın dediklerini. Senin ülkeni ‘rezil’ edecek en ‘spot’ hangi cümleyi manşete taşıyacağını düşünsün. Demokrasinin kalesi dediğin o memleketlerde en baba seçime katılım oranı %50’lerde bile değilken, sen %85 katılımlı bir seçimin tartışmasız galibini şikayet et. Her kurduğun cümlede “Nassssssıl olur” diye dövün dur. “Dağdaki çoban benim gibi muhteşem bir şeyi nasssıl anlamaz”

Başta kurduğum cümleyi çok beğendim, bir daha kuracağım. Bu sözde entelektüel tayfayı en iyi temsil eden kişi “dağdaki çoban” metaforunun sahibi o manken kızımızdır. Diğer çok bilmiş tayfa sözü biraz daha süslemeyi bilirler. Dedikleri aynı şeydir aslında. Aynı şey.