Böyle buyurmuş Ekrem Bey. Ayaklarına bulaşan enkazın çamuru henüz kurumadan,  Palandöken’e kayak tatiline gitmesini izah ederken. Artık tüm sevinçlerini, üzüntülerini, yemesini-içmesini hatta ölümünü bile sosyal medyada yayınlayan insancıklar, kendisiyle kayak sırasında çekilmiş fotoğraflarını bu mecrada paylaşmamış olsalardı, böyle bir açıklama yapmaya dahi tenezzül eder miydi, bilinmez.

“Alışacak millet”, “Ben böyle bir siyasetçiyim, yeni nesil siyasetçi” diye açıklamada bulunmuş. İçinden nasıl geliyorsa, öyle davran Ekrem Bey. Nasılsa, “Erdoğan düşmanlığının” gözlerini kör ettiği, yalan haberlerle yönlendirilen; sevinçte ve tasada değil, öfke ve nefrette buluşmuş bir kitle var arkanda. Fakat unutma. Öfkenin ve çaresizliğin buluşturduğu kitleler, gerçeği görür ve bir gün hakikat rüzgarı yalanlarla örülmüş algıları savurup atarsa, “ajans yardımıyla” biriktirdiğin öfkenin hedefinde sen olursun.

Yeni nesil bir siyaset değil bu üstelik. Bilsen ne kadar eski. Milletin acılarını umursamayan, sefaletin ortasında sefahat süren anlayış, Kabil kadar eski, Karun kadar kadim oysaki.

Bu millet, hilafetin kaldırılmasına üzüldü fakat bir kez olsun son halife Abdülmecid Efendi için yas tutmadı. Vahdettin Han’a üzüldüğü gibi ona üzülmedi. Neden, bilir misin? Çünkü, onda kendisine benzeyen hiçbir şey yoktu.

Ayağında çarık, sırtında yamalı bir mintanla ömrünü tüketti bu millet Cumhuriyet’in ilk yıllarında. Bu sefaletin ortasında Savarona’nın alınmasına da üzüldü, içerledi. Fakat ses etmedi.

Bingöl depremi olduğunda memleketine gelen İsmet Paşa’ya ağlayarak sarıldı, üzerine çamur bulaştırdığına aldırmadan. Karşılarında ruhsuz, adeta bir heykel gibi dikilen devletin soğuk yüzüyle bir kez daha karşılaştı. Gözyaşlarının silinmediğine şahit oldu. Yalandan da olsa, şefkatli bir kol, merhametli bir omuz aradı, beyhude. Fakat unutmadı.

CHP’nin “darbecilerin zoruyla” yapılan birkaç yıl dışında 1950’den bu yana iktidar yüzü görememesi bu yüzdendir. 25 yıl boyunca İstanbul’a destansı hizmetler yapmasına rağmen AK Parti’nin İstanbul’u kaybetmesi bu yüzdendir. Halka tepeden bakan bu kibir abideleri seçimleri kaybettirip, “İstanbul’u çöl ortasındayken vahaya çeviren lideri” terk ettiler; diğerleri de sırasını bekliyor.

Yaptığında yeni hiçbir şey yok. Biz bu kibri, milletin acılarını umursamayan bu şımarıklığı çok eskiden tanıyoruz.

Adeta evladını yitirmiş bir baba gibi enkazın başında gözyaşı döküp, ertesi gün Akdeniz’deki haklarımızı müdafaa için Cezayir’e giden; bir yanda İdlibli mazlumlar için koştururken, diğer yanda küresel barona “Kudüs Müslümanlarındır” diye haykıran bir lider ile seni kıyaslayanlar var ya, en çok o ağrıma gidiyor.