Bitmedi gitti…

Bitmesi için ne lazım?

Tam da ona geliyorum…

Burjuvamız yok azizim!

“O ne demek be adam” dediğinizi duyar gibiyim…

Şöyle izah edeyim…

Burjuvanın teknik olarak ne ifade ettiğine aşağı yukarı hepimiz vakıfız. Malum, Sanayi Devrimi’nin doğurduğu bir sosyal tabakadır. Feodalizmden kapitalizme geçerken bu misyonu yüklenecek, anaparayı elinde tutacak, bunu güce çevirecek ve elde ettiği güç ile de her türlü toplumsal meseleyi şekillendirecek kitlenin adıdır. Sonra dünyamız küresel bir köy haline geldi. Artık toplumsal meseleler değil, uluslararası meseleler ve hatta dünyanın bir diğer ucundaki yerel mevzular bile bu kitle tarafından şekillendirilmeye başlandı. Evet, tamam, bütün bu manzara burjuvanın tarifinin de tarihinin de yenilenmesi manasına geliyor. Ama derdimiz bu değil.

Burjuva iyi bir şey midir?

Açıkçası çok kötüdür diyemiyorum. Kapitalizmi günahı kadar sevmeyen biri olarak zamanın ruhu ve dünyanın gerçeklerini göz önünde bulundurarak daha çok tespit/teşhis boyutunda kelam etmeye çalışıyorum.

Şöyle ki…

Ülkemizde kültür ve sanatın gelişmemesi ya da özgün şeylerin ortaya çıkamaması, özellikle cumhuriyet ile birlikte gelen burjuvasızlaşma temayülümüzdür. Paraya sahip olamamaktan bahsetmiyorum. Kapitali elinde bulundurmak, dünyanın en zenginleri listesine girmek burjuva olmak manasına gelmiyor. Bütün bunların yanında yapılması gereken çok mühim bir şey var.

Burjuva, sanatın destekçisidir. Sanatın ve sanatçının yanındadır.

Bir ülkenin kültür altyapısı için gerekli olan bir gruptan söz ediyoruz. Altyapı demeyelim, tamam. Altyapı teknik bir mesele. Kültürün var kalması ve gelişmesi için lazım olan kitle de diyebiliriz.

Para sahibi olmak burjuva olmaya yetmez. Elinde tuttuğu kapitali kültür ve sanatın gelişmesine, şekillenmesine, bugünü ve yarını şekillendirmesine vakfeden kişidir burjuva. Bunu sanata çok bayıldığından ötürü yapmayabilir. Sosyal sınıf gerekliliğidir. Fekat sonuçta sanata yatırım yapar. Geri dönüşüm beklemez. ‘Ne kadar koyunca ne kadar kazanırım hacı’ demez. Bilir ki, kültüre yapılan yatırımın karşılığı bugünden yarına alınmaz. Geleceğe yatırımdır. Geleceği kasasında yatırmak değildir.

Tarih bunun misalleriyle dolu. Özellikle 20 yüzyıla kadar Batı’da (Rusya da dahil) burjuva mensupları kendi resimlerini yaptırarak ressamın ayakta durmasına, yeni resim tekniklerinin gelişmesine ve toplum nezdinde ressamların saygı görmesine kapı açar.

Aynı şekilde… Diyelim ki burjuva mensubu bir ailenin büyüğünün 100. yaş günü için bir bestekâra siparişte bulunulur. Doğum günü gecesinin doruk noktası bu eserin ilk kez icra edilecek olmasıdır. Ve burjuva abilerimiz/ablalarımız, bestekârın eserine dokunmaz, yönlendirmez, karışmaz, saygı duyar, kabullenir. Çünkü bilir, bu bir sanat eseridir.

Peki, bizde durum nedir.

Vakti zamanında benzer durum dedelerimiz için de geçerliydi. Adına burjuva diyemesek de ‘paşa’ dediğimiz insanlar, meşhur bir bestekâra köşk tahsis eder, maaş bağlar ve sadece eserini icra etmesini, üretmesini sağlar.

Ya bugün!

Vay halimize!

Bugün para sahibi olup da kendisine burjuva diyebileceğimiz o kadar az aile var ki… Bir toplumsal sınıf olamayacak kadar azlar.

İsim vermek gerekirse… Eczacıbaşı, bu sıfatı en çok hak eden ailedir. İKSV’yi senelerdir zarar etmesine rağmen besler. Zaten sanata desteği kar ile alakası olmadığını bilir. Ve Sabancı ve Koç ve Doğuş…

Farkındaysanız memlekette son dönemde oluşan yeni zengin kesimden bir aile ya da grup sayamıyorum.

Neden?

Çünkü burjuva olmak bir zihniyet meselesi…

Para sahibi olmak, burjuva olmaya yetmez. Bir tabloya milyon liralar verseniz de yetmez. Kültürel üretim ve sanat ile aranızda pazarlıksız bir bağ olmalı.

Yeni dindar zengin sınıf içim ayrıca şunu eklemek gerek…

Sanata destek vermeniz için burjuva olmanıza gerek yok. Kapitalizm denen şeyden nefret ettiğim halde bir çaresizlik manzarası olarak bu yazıyı kaleme almak zorunda kalıyorum. Burjuva olmayın, kapitalist olmayın. Ama sanata yatırım yapın, destek verin. Bunu vazife olarak yapın. Her ferdin vazifesi olduğu kadar sizin de kulluk vazifenizdir. Toplumsal görevinizdir. bundan kaçış yok.

Kültürel iktidar meselesine bir de bu pencereden bakın.

Tam da bu pencereden…

Olamadığımız yerlere dışarıdan baktıran pencereden…

Kültürel iktidarı ele almanız için Burjuva olmanız şart. Sanat ile bağ noktasında zaruri.

Yeni ekonomik sınıflar burjuva olmanın hakkını vermedikçe (burjuva olmam derseniz de kulluk vazifesi olarak bunu yapmadıkça) kültürel iktidarın el değiştirmesini beklemeyin.

Kültürel iktidarı oluşturan şey en başta toplumsal dinamikler. Bizde var çok şükür. Eşsiz bir medeniyet birikimi de bizi bekliyor. Devlet desteği yetersiz ama gelişiyor. Sanatla doğru düzgün bir ilişkisi olan zengin sınıf da oluşursa kültürel iktidarın el değiştirmesinden bahsedebiliriz.

Yoksa dile getirdiklerimiz polemikten öteye geçmez…