Ankara’da yaşayıp da devleti ve milleti en iyi tanıyan insanlardan oluşan listenin ilk sıralarında yer alan bir isim, Özen. Kitabın ortasından konuşur. Sever sevilir. Onunla muhabbet çok güzel.

Sevgili Adnan Abi, aslında seninle şöyle upuzun aşk dolu, bereket dolu muhabbet etmek isterdim. Türkiye’yi, dünyayı, annelerimizi, aşklarımızı, demirci Hasan Efendi’yi, DemirelliÖzallı yılları, ünlü ve ünsüz bürokratları, köylerimizi, üniversite camiasını konuşmak çok güzel, çok öğretici olurdu. Ama yerimiz dar, şehirdeyiz ve acelemiz var. O zaman şöyle sorayım, şehirdeyiz ve şefkat arıyoruz. Nasıl bulacağız modern hayatta şefkati?

Şefkatin içinde merhamet var. Duyguların en süzülmüş hali var. Şefkati soruyorsun bana, niye kentte olmuyor, çünkü kent kapitalist ahlakın dibe vurduğu yer. Kapitalist ahlak kentlerde yaşıyor. Kapital bir ahlak oluştu ve o, aslında dünya hâkimiyetini ilan ediyor her yerde. Daha çok da asıl yüzünü kentlerde gösteriyor. Kentte plan var, kentte merhamet, adalet ahlak ikinci planda kalıyor doğal olarak. Çünkü modern insanın kafası kazanmaya matuf. Kapitalizmde kazanmanın bir sınırı var mı? Peki ya ahlakın?Bizim arzuladığımız medeniyet, Medineli olmak… Ahlak, adalet ve estetik en çok ona ihtiyaç duyuyoruz. İslam kültüründe medeni olmak vardır, medeniyet de Medine ile ilgili. Batı’daki kent kapitalizmle alakalı. Bizim medeniyetimizle örtüşmüyor o ahlak. Ama biz de nasibimizi aldığımız için asıl olana, hakiki olana bakacağız.

Nerede arayalım?

Anadolu’da vardı. Kapitalizmin her yere sirayet etmesi o geleneksel yapıyı kırdı.

Şefkat de sürgünde mi yani?

Anamızın kucağında kaldı galiba. Başka nerede kaldı ki? Çünkü hep bir mütekabiliyet duygusuyla hareket ediyoruz. Ha, bir de yârimizin duygularında var.

Mekke’ye Medine’ye gitsek…

Peygamberimize sığınacağız orada. O güzel beldede şefkati, sevgiyi görürüz, biliriz ama pratik yaşamımıza geçirebilir miyiz? Rabbimize, sevgililer sevgilisine gidiyoruz ya, orada hakikati hatırlıyoruz belki ama yurtlarımıza döndüğümüz vakit kapitalist ahlak kendini hemen açığa çıkarıyor, yeniden başlıyor mücadele.

Kavramlarımız altüst oldu modern zamanlarda. Bir de etrafta çok kravatlı insan var… Kadim olana daha çok baktığımızda bulacağız sevgiyi, şefkati. Kendi asıl kelimelerimizi de orada bulacağız. Bizim medeniyetimiz İslam medeniyetidir. Orada Kur’an ahlakı var, Peygamberimizin can veren sünneti var. Şefkati rabbimizde, kültürümüzde arayacağız. Kendi kelimelerimiz de kadim olanda saklı.

Umudun var mı üstadım?

Müslüman umudunu kaybetmez. Çünkü Allah’a güvenir, Allah’a sığınır. Hayatın kirliliğini dostlarımla, dostlukla temizlemeye çalışıyorum ben de. Biliyorum ki planlanmış olanın içinde şefkat olmaz. Dostlukta da plan olmaz.

Hesap kitap yapanları anlat Abi bize…

Endişe ve kaygılılar sürekli. Huzursuzlar. Holding patronu da huzursuz, oradaki bekçi de.

Nasıl?

Birisi tamamen ihtirasta. Kazanmanın huzuru olmaz. Diğeri de ezildiği, sömürüldüğü için huzursuz. Kazançta helal yoksa huzur olmuyor. Malının zekâtını veren, dünyevi olana mesafe koyanlara bakın, onun huzuru bizi, hepimizi etkiliyor. Mala mülke sahip olma duygusuyla bakanlar huzursuz, garipleri sevenler huzurlu, zenginlik tekellerde toplanmasın, hayat paylaşılsın diyenler gerçekten huzurlu insanlar.

Eşya ile arasına mesafe koyan insanlar nerede oturuyor, görmüyoruz onları?

Var, olmaz mı? Ama şu da var, iyilik yaparken görünür olmak makbul karşılanmamış bizde. Gerçek iyiler az görünür.

Kaçın mı diyorsun görünür olandan?

Görünür olan sahici değildir ki zaten. Müslüman iyiliği güzelliği kendiliğinden yapar, görsünler diye yapmaz. Teşhir edilen şeyde sahicilik barınmaz.

O aşkı, o gönlü nasıl bulacağız, mevzu derin…

Dünyevi saiklerle hareket etmezsek o duygular bizi çabuk bulur diye düşünüyorum. Yeter ki hesap kitapla bakmayalım. Dünyanın geçiciliğine mutlak inanan şefkati de sevgiyi de bulur. Ölüme inanmak, Allah’a iman etmektir. Tabii ölümü bilmekle inanmak arasında çok fark var. Hiç ölmeyecek gibi davranıp -açık konuşalım- hep plan yaparız. Bu işin özü ölüme inanmak galiba. Ölüme inandığımız an bizim giydiğimiz sıfatlarımız beyhude olur. Para, mal etiketler… Onların hiçbiri işin özüyle ilgili değil.

En mutlu sıfat Ağabeylik. Size de insanlar hep Abi diye hitap ediyor. Bu sıfat ya da duygu, her neyse, süper bir şey olsa gerek…

Devletin verdiği sıfatlar bir de. Vali, müsteşar genel müdür filan gibi… Ha, zenginlik de dışarıdan edinilen bir sıfat…Bir de sizin doğuştan itibaren bereketlebugüne getirdikleriniz var. İslam medeniyetinde onun adı müminlik sıfatı. Rabbini tanıyan ve sadece O’nun rızasını almaya talip adam mümin sıfatını almıştır. O sıfat Rabbimiz tarafından verilmiştir. Çok kıymetli bir şey o.

Ağabeyliği konuşmayı unutmayalım…

Ana gibi bir şey aslında abilik de. Ananın yanında tâli kalır elbette. Abilikfedakârlıktır. İnsan abisini sever, ona sığınmak ister. Abi, hesap yapmaz. Kimin derdi varsa koşar.

Size Adnan Bey diyebilir miyim?

Birisi bey dediği vakit hakaret gibi geliyor. Çok soyut geliyor o hitap. Araya mesafe koyan bir kelime. Hadi itiraf edeyim, ağabeylik sıfatı coşturuyor beni, aşka geliyorum. Daha çok iyiliğe koşuyorum abilikle.

Üç üniversite diploman var sevgili Adnan Abi, dünyayı da gezdin gördün. Dünya vatandaşlarına ilişkin birkaç cümlen olur mu?

Avrupalı insan mekanik. Bunu bileceğiz bir kere. Kazanmaya, başarmaya dair hayat hikâyeleri var daha çok. Şefkat onların kavramı değil. Doğu topraklarında yine bir heyecan var. Şefkat var. Belki bu biraz inkıtaya uğradı ama kök temiz. Batı ile mukayese edildiğinde muhabbet yine buralarda geziyor.

Kendi toprağımızda arayacağız yani…

Evet topraklarımızda arayacağız. Müslüman Türk topraklarında. Türkün ruh kökü İslam’dır. Anlamımızı, bereketi bulacağımız yer bu topraklar.

Ne kadar kıymetli şeyler anlattın bize, teşekkür ederim.

Biraz düşünceli bir sohbet oldu ama. Düşünerek konuştuğum için de çok verimli geçti diyemem.

Süpersin abi.