Görme özürlü bir futbol tutkunu ve hukuk fakültesi mezunu bir santral memuru Erdal Azgın. Üç aylıkken geçirdiği menenjit hastalığı dünyayla arasına karanlık bir perde çekmiş. Ama o yaşama sevincini hiç yitirmemiş. Gözlerinin görmemesi okumasına, düşünmesine, hayatı dolu dolu yaşamasına hiç de engel olmamış. İçinde büyüyen kıvılcımlarla sarılmış hayata. Onu hayata bağlayan kıvılcımlardan biri de Fenerbahçe aşkı. Fenerbahçeliler de bu aşkı karşılıksız bırakmayıp oğlu Eşref’le birlikte maç izlerken çekilen fotoğrafını dev bir pankartla stada taşıdılar. Biz de Erdal Azgın’ın renkli iç dünyasına konuk olduk.

Kör bir adam futbolla niye ilgilenir?

Bir manav niye ilgileniyorsa, bir kasap niye ilgileniyorsa, bir kabzımal niye ilgileniyorsa, kör adam da onun için ilgilenir. Kitleleri peşinden koşturan bir şey. Takım tutmak böyle bir şey.

İzleyemediği bir şeyle ilgileniyor ama…

Aslında bunun cevabını ben de tam olarak bilmiyorum. Futbolun benim zihnimde oluşturduğu dünyadan kopamıyorum bir türlü.

Seninki futbolla değil, Fenerbahçe’yle ilgilenmek galiba biraz da…

İşin öyle bir boyutu da var. Futbol kadar, belki ondan daha fazla bir Fenerbahçe sevgisi bu. Bütün dualarıma Fenerbahçe’nin kupa almasına da eklerim.

Fenerbahçeli olmanın nasıl bir ayrıcalığı var?

Şimdi hangi takımın görmeyen taraftarı sadece bilet alıp tribünlere gitti diye pankartı açıldı abi, var mı böyle bir şey! Türkiye’nin en iyi kadrosuymuş, Türkiye’nin en iyi tesisleriymiş, bunların hepsi bir tarafa, bu pankart bile Fenerbahçeli olmak için yeter.

Maçları izlerken nasıl bir coşku kaplıyor içini?

Abi şimdi iki yerde maç izlemek var, biri deplasman, öbürü Kadıköy. Kadıköy’de maç izlerken kendimi evimde hissediyorum. Bambaşka bir atmosfer, “ölüyü bile diriltir.” Fenerbahçe’ye az bir sempatisi olan adam orada silme Fenerli olur çıkar.

Statta görmeden maçı nasıl takip edebiliyorsun?

Genelde yanımda radyo götürüyorum. Belli bir noktadan sonra radyonun sesinden kopuyorum. Etrafımdaki seslerle görmeye başlıyorum maçı. Top rakibin ayağındayken ıslıklar, bize geçtiği zaman tezahüratın en doruk noktaya ulaşması… Gol olacağı zaman benim içimde tutuluyor bütün nefesler. Kaçtığı zaman da benim içimde inliyor stat. Golü kimin attığı zaten duyuruluyor. Sadece kaçtığı zaman kimin kaçırdığını soruyorum.

Müthiş!

Maçın coşkusuna kaptırdığımda kendimi, bütün taraftarların gözleri benim gözüm oluyor. Onların her birinin gördüğünden daha fazlasını görüyorum içimde. Kör ressam ağabeyimiz Eşref Armağan’ın renkleri görmesi gibi.

Futbol oynuyor musun?

Oynamaya çalıştığım oluyor. Atıyorlar topu önüme, hareketli top geliyor sürekli, ıska geçiyorum iki üç santimle. Yine de seviyorum top oynamaya çalışmayı, en azından topa vurmaya yaklaşıyorum.

Fener’in performansını nasıl görüyorsun?

Aziz Yıldırım hariç, süper ama İsmail’le işimiz zor. Ersun’un nesi vardı?

Peki ya diğer takımlar…

Benim yaptığım yorum taraflı olur ama milleti kızdırmayalım.

Kızdıralım…

Abi bu röportajı okuyan adam bizim yedi ceddimizi sayacak, olmaz ki ama… Kızdırmayalım kimseyi.

 Kızdıralım, kızdıralım…

Şimdi Galatasaray üç kuruşa beş köfte almaya çalışıyor. Bu da futbolun adaleti. Öyle adalet olmaz olsun. Beşiktaş bu sene iyiydi. Bilic final oynamayı bilmiyor ama. Hatırlarsanız, Hırvanistan’ın başındayken bize son dakika kaybetmişti. Ama ben severim Beşiktaş’ı. Beşiktaş’tan Galatasaray maçında bir delikanlılık bekliyorum.  Trabzonlular havalanıyor ama bilinçaltlarındaki Fener düşmanlığı onları iflah etmez. Onların şampiyonluğu Fener’le el sıkışmaktan geçer.

Futbol yorumcularını nasıl buluyorsun?

Bir çizgi var, çoğu insan onu yakalayamıyor. Taraftar olmak ayrı, objektif olmak ayrı. Rasim Ozan Kütahyalı isimli çaycıdan bırak spor yorumcusu olmayı, rüya yorumcusu bile olmaz. Erman Toroğlu var bir de, yorum mu yapıyor, gezi mi anlatıyor, fantezi mi yapıyor anlamadım. Ziya Şengül futbolu da yorumu da kabulümdür.

İnter-Milan maçına gidişin nasıl oldu?

Digitürk’ün yaptığı bir çekilişin ödülüydü o. Talihli olduğumu öğrendikten sonra arkadaşlarla konuşuyorduk. “Şu yedek talihliler bana ne kadar kızıyorlardır” dedim. Arkadaşın biri “Ulan bir de kör olduğunu öğrenseler ne küfür ederler.” dedi. Neyse Milano’ya gittim. Maçı yanımdaki arkadaş anlattı bana. Coşkulu bir maçtı. İşin ilginç tarafı şu, Türkiye’de özürlüler saha kenarında maç seyreder, orada üçüncü katta seyrediyorlar.

Dünya futbolu nereye gidiyor?

Dünya futbolu paranın, gücün, popülaritenin, büyük takımların hâkim olduğu bir yere gidiyor. Ama aslolan Messi nereye gidiyorsa dünya futbolu da oraya gidiyor. Adam bu sezon bir kamyon gol attı.

Bu yedi düvelden futbolla intikam alabilir miyiz?

Çoğumuz bilmeyiz belki ama Mehmetçik cephede kurtuluş savaşı yaparken Fenerbahçe de yeşil sahalarda savaşıyordu. 1918-22 yılları arasında işgal kuvvetleriyle 50 maç yaptı. Bunların 41’ini kazandı. 5’i berabere bitti, sadece 4 maçı kaybetti. Fenerbahçe o yıllarda tarih yazmaya başlamıştı.

Günümüzde kim tarih yazacak?

Her şey aslına rücû eder. Fener de aslına rücû edecek. Bundan hiç bir zaman endişe duymadım.

Fenerbahçe’nin mason takımı olduğu iddialarına ne diyorsun?

Şunu söyleyeyim, Beşiktaş Saray’ın takımı, Galatasaray aristokratların takımı, Fenerbahçe de halkın takımı derler. Masonlar oraya da sızdıysa onu bilemem.

En çok beğendiğin Fener’li futbolcu…

En çok Caner’i ve Sow’u beğeniyorum. Volkan son haftalarda yediği gollerle beni zıvanadan çıkardı.

Peki,körbir Fenerbahçeli mi olmak istersin, gören bir Galatasaraylımı?

Allah bir adamı kör etsin de Cimbomlu etmesin.

Bu kadar Fenerbahçe muhabbeti evde de yapılıyor mu?

Evde özellikle oğlum Eşref’le karşılıklı muhabbetlerimiz çok iyi. Tribün sloganlarını öğreniyor. Bayılıyorum. Sarı diyorum, o karşıdan lacivert diyor. Önceki evimiz biraz daha dardı, eşimle aynı odada televizyon seyretmek durumunda kalıyorduk. Bana pozisyonların tekrar gösteriminden pozisyon değerlendirmesi yapıyordu, belli başlı futbol literatürünü biliyordu. Ofsaytı bile biliyordu. Ama şimdiki evimizde benim maç izlediğim günler, mümkün olduğunca benden uzak duruyor.

Neden?

Çok gürültü oluyormuş. Özellikle derbi maçlara birkaç gün önceden konsantre oluyorum. Pazartesi kupa maçı heyecanı başlar. Cumartesiye kadar devam eder, Pazar asıl maçımız olur.  Bir de eşimle çocuğu maça götür-götürme pazarlıkları çetin geçiyor. Eşimin daha fazla da hakkını yemeyeyim. Maç günleri bize yaptığı hizmetleri inkâr edemem.

Bu kadar futbol birikimini televizyon yorumcusu olarak değerlendirmek istemez misin?

Ben özellikle kitle önünde konuşurken sakınarak konuşmaya çalışırım. Eğer futbol yorumcusu olsam, benim program sabaha kadar bitmez ama söylediğim lafların toplamı da Hatemi kardeşlerin bir saatlik konuşması etmez.  Fakat ileride açılır mıyım, açılmaz mıyım bilmem.

Futbol dışında gündeminde neler var?

Şaşıracaksınız ama Türkiye ve dünya gündemiyle en az futbol kadar ilgiliyim. Ayrıca müzikle da aram çok iyi. Bir halk korosunda solistlik yapıyorum.

Peki ya kitaplar?

Çok kitap okurum. Hatta dernek kütüphanesine birçok kitap kazandırdım. Alev Alatlı’yı çok beğeniyorum.. En son Schrödinger’in Kedisi’ni okudum. Orada çizdiği dünya portresinden dehşete düştüm. Bir de Sezai Karakoç’u ve İsmet Özel’i severim. Ayrıca fırsat buldukça, Kur’an Meali ve tefsiri okurum. Konuştuğumuz şeylerin hepsinin üzerinde bir hakikat.

Yeter artık dostum, yoruldum…

Yok olmaz, son bir şey söylemem lazım, iki defa son dakika şampiyonluğu kaçırdık. Bu sefer inanıyorum kim ki son dakika şampiyonluğu kazanacağız.

“Dünya futbolu paranın, gücün, popülaritenin, büyük takımların hâkim olduğu bir yere gidiyor. Ama aslolan Messi nereye gidiyorsa dünya futbolu da oraya gidiyor. Adam bu sezon bir kamyon gol attı.”

“Allah bir adamı kör etsin de Cimbomlu etmesin.”

“Trabzonsporluların bilinçaltlarındaki Fener düşmanlığı onları iflah etmez. Onların şampiyonluğu Fener’le el sıkışmaktan geçer.”

“Bir manav niye ilgileniyorsa, bir kasap niye ilgileniyorsa, bir kabzımal

niye ilgileniyorsa, kör adam da onun için ilgilenir.”