Bugünü her hangi bir gün zannedenler, fotoğrafın tamamına dair hiçbir perspektife sahip olamayanların zannıdır…

Sadece Ayasofya seksen altı yıldır kendisine dayatılan esaretten ve kimlikten kurtulmuyor…

Bütün bir millet olarak da yaklaşık yüz elli, iki yüz yıldır dayatılmaya çalışılan bütün yabancılaştırılmalardan kurtulmaya başlıyoruz…

Artık Batı’nın, “Siz aslında şusunuz. Sizin için en iyisi şudur”gibi telkinlerinden de tamamen kurtuluyor olmanın umududur bu açı(lış)…

Bu, aslında milletin gayriresmî olarak yıllardır gönlünde yaşattığı Cami kimliğinin, resmi olarak da ifade edilişidir…

Devlet ile milletin aynı zeminde buluşması aslında yıllardır ilerlemeyi engelleyen ciddi bir çelişkinin bitişi olarak da büyük bir mana arz ediyor…

Fethin sembolü olan bir mabedin on yıllardır; “Bir şeyin anlamının, anlatım uğruna feda edildiği” garip bir “yok” saymaya maruz kaldığını da ifade etmek isterim…

Artık bu “yok” sayılmadan da kurtuluyor Ayasofya…

Bin beş yüz yıllık tarihsel akışa şahitlik eden bir mirasın bugünkü varislerinin-gerçek varislerinin- kim olduğunu dünyaya ilan eden bu açılış, birililerin indirgemeye çalıştığı “romantizm” hafifliğinde asla sunulamaz…

Bir müze olarak bu ülkeye kazandırdığı birkaç milyon liralık parasal değere ise hiç indirgenemez…

Kendi hayatlarında, değerini parayla ölçemeyeceği ulvi şeyleri olanlar, bunun neye tekabül ettiğini çok iyi bilirler…

Ayasofya’yı “yok” saymak, bazı milletlerin kendi öncellerinin başarılarını yok saymaları gibi çok derin bir geçmiş inkârı anlamına da geliyordu…

Çünkü tarihte süreklilikler vardır; geçmiş yoksa bugün de anlamını kaybeder…

Geçmişini yok sayanlar, “geçmiş” olduklarında, gelecek nesilleri tarafından muhakkak yok sayılırlar…

Aslında her nesil kendi öncellerinin bütün birikimlerini emanet alarak, kendi varlığının sonraki nesiller tarafından korunmasını da garanti altına almış oluyor…

Her insanın ve her neslin asla vaz geçemeyeceği şey, tanınmak ve var olmaktır…

Hayatta edip-eylediğimiz her şeyin en önemli motivasyon kaynağı da büyük ölçüde budur; elbette manevi kazançların da eşlik ettiği bütünleşmeyle…

Ayasofya’nın açılışı sadece tarihi ihya etmek ve onu yerli yerine oturtmak değil, geleceği de yeniden ve olması gerektiği gibi anlamlandırmaktır…

Kısacası Ayasofya şudur bu coğrafya ve onun tarihi için: Tarihte yolculuk edenlerin “deniz feneri…”

Hiç kimse bu feneri yerinden söküp atamaz ve onu yok sayamaz…

Hiçbir ideolojik bakışa kurban edilemeyecek bu fener, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonrada gelecek nesillerin yön bulmasına yardım edecek ve “fener” görevini gururla yürütmeye devam edecek…

Ve ona bu kimliğini yeniden iade edenlere güçlü projektörlerini tutmayı da ihmal etmeden…