Hurafeci mi arıyorsunuz? Bi’ zahmet eğilip aynaya bakın.

Gözlerinizin içine odaklanın. Gözbebeklerinize kadar uzanmış, devasa boyutlarda, milyonlarca ziyaretçisiyle, her an tavaf edilen bir reyting türbesi bulacaksınız. Türlü renklerde… Şeker pembesi, türbe yeşili, stüdyo mavisi, kamera objektifi siyahında. “Ti-Vi” diye zikre geçer geçmez, yüreğinizin yerinden oynadığını, kanınızın kaynadığını, ayakaltınızın karıncalandığını, avuç içlerinizin terlediğini göreceksiniz. Zikrin daha ilk iki hecesindeyken, efsunlu bir tütsü saracak ruhunuzu.

“Muska takmam ben!” diye övünüyor musunuz? Boynunuzu yoklayın.

“İlle de görüneceğim” dedirten bir büyünün yakıcı rüzgârında bulacaksınız kendinizi. “Adım duyulsun! İyi kötü fark etmez, benden bahsedilsin yeter…” diye sayıklatan üfürükçünün fısıltısı çoktan ele geçirmiş yüreğinizi. Bakın, “Sövseler de olur, reklamın kötüsü olmaz demişler…” tükürüğüyle ıslanmış avuç içlerinizi sürüyorsunuz iki yanağınıza.

Hadis inkârcısı mı arıyorsunuz? Birkaç saniye nefesinizi tutun; susun!

Sırf enteresanlık olsun diye, duyanları salya sümük ağlatsın diye, hiç olmadık yerlerden bulup buluşturduğunuz, tozlu kitaplardan, küflü ağızlardan toplayıp derlediğiniz tuhaflıkları, kabalıkları, çirkinlikleri O’nun pâk hatırasına yamayan hevesinizle tanışın. “Sümük-ü şerif” söylentisiyle cıvıklaştırdığınız, sidik tartışmalarıyla kokuşturduğunuz “Allah Resulü” imajıyla yüzleşmeyi deneyin. Tiksinmeyin. Doğruların arasına sıkıştırdığınız şüpheli sözlerle, güzellerin arasına sos gibi döktüğünüz uydurmalarla, ‘hadis’ kelimesinin saygınlığını, hadis âlimlerinin cümlesinin itibarını ve emeğini yerle bir ettiğinizi fark edin. Kanını içene aferin çeken, sözüm ona sidik artığını içene cehennemden kurtulma müjdesi veren Peygamber imajı kime nezaketi, temizliği, inceliği, zarafeti anlatabilir ki… Yok ettiğiniz, yıktığınız “Resulullah” imajına bir bakın, ağlattıklarınızın yerine bir de siz ağlamayı deneyin. Bari gözyaşlarınız sahte olmasın.

Onu bunu tesettürsüz diye suçluyor musunuz? Vicdanınızı yoklayın.

Mahrem dairede yaşanmış ihtilafları, erbabının anlayacağı fikir ayrılıklarını, hak adına yapılmış seviyeli tartışmaları, ulu orta teşhir edişinizden, ehil olmayanların ağızlarına sakız yapışınızdan utanın. Sahabe arasında olmuş içtihat farklarını sığ televole kültürünün tekerine yağ yaptığınız için, ulemanın aşkla yaptığı tartışmaları magazin tezgâhında yağmalattığınız için utanmayı deneyin. Örtülecekleri acımasızca düşüncesizce teşhir ettiğinizi görün. Tesettürsüzsünüz siz.

Peygamberi yok sayanları mı ihbar edeceksiniz? Uzaklara gitmeyin, ayakucunuza bakın.

Aslını tahkik etmeden hemen inanmaya heveslendiğiniz zanları, aceleyle dilinize doladığınız gıybetleri hatırlayın. Sırf rakibinizin aleyhine diye, kavgaya odun niyetine sürmekte sakınca görmediğiniz ucuz lafları bir daha duyun. Kulaktan dolma sığ sloganların cezbesiyle nasıl TV ekranına yapıştığınızı, dillere pelesenk olmuş çiğ suçlamaların itmesiyle nasıl da kamera ve ışıkların karşısına savrulduğunuzu görün. Peygamber’in[asm] “sus!” dediği yerde susmadığınızı, sustuğu yerde sesinizi yükselttiğinizi, hem de uydulara kadar pervasızca taşırdığınızı inkâr etmeyin…

Lütfen…