ABD’nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack, yaptığı bir açıklamada, ABD’nin Orta Doğu’daki müdahaleciliğinin sona erdiğini ve bundan sonra ABD’nin yoluna bölgesel iş birlikleriyle devam edeceğini belirtti. Peki, gerçekten ABD’nin ya da genel olarak Batı’nın Orta Doğu’daki, İslam dünyasındaki askeri müdahaleleri sona mı erdi?

Bu soruya kesin bir yanıt vermek için henüz çok erken. Ancak Trump yönetiminden gelen tüm işaretler, ABD dış politikasında büyük bir paradigma değişikliğine gidildiğini açıkça ortaya koyuyor. Bu değişimin dünyanın birçok bölgesinde yansımaları var; ancak Orta Doğu’daki etkilerini hepimiz yakından hissediyoruz.

Dolayısıyla bu gelişmeleri, basit komplo teorilerinin ötesine geçerek somut verilere ve sağlam gözlemlere dayanan analizlerle değerlendirmemiz gerekir.

Trump’ın “Batı müdahaleciliği sona erdi” sözleri, ABD’nin bundan sonra doğrudan kendi güvenliğini tehdit etmeyen bölgelere demokrasi götürme ya da insan hakları gibi söylemlerle askeri müdahalede bulunmayacağı anlamına geliyor. Trump’ın demek istediği aslında şu: “Küresel önceliklerim değişti; artık Asya-Pasifik gibi bölgelere odaklanıyorum. Dünyanın geri kalanında ise ABD ulusal çıkarlarını korumak adına bölgesel aktörlerle iş birliği yapacak; ekonomik yaptırımlar, ticaret savaşları gibi farklı araçlar kullanacağım.”

Trump buna paralel olarak ABD’nin angajmanını azalttığı -örneğin Suriye gibi- Orta Doğu bölgelerinde, doğrudan ulusal çıkarlarını tehdit etmeyen bir düzenin kurulmasını yeterli görüyor. Bu çerçevede, Orta Doğu’yu istikrarsızlaştırma potansiyeli taşıyan İsrail gibi aktörlere sınır koymaktan da çekinmeyeceğini ifade ediyor.

Tüm bunlar, artık Orta Doğu’da bildiğimiz anlamda doğrudan ABD askeri müdahalelerinin sona erdiğine dair güçlü işaretler olarak değerlendirilebilir. 


 

ABD’nin Orta Doğu’daki varlığını ve bu İslam dünyasına yönelik tutumunu bundan sonra belirleyecek temel unsur, Çin’le girdiği küresel rekabet olacaktır.

Eğer Çin, önümüzdeki on yılda ya da çeyrek yüzyılda ABD için ciddi bir rakip hâline gelir ve bu rekabet geri dönülmez bir noktaya ulaşırsa ABD’nin Çin’i durdurmak amacıyla İslam dünyasını yanında görmek isteyeceği yeni bir dönem başlayabilir. Bu durumda, ABD’nin İslam dünyasına yönelik politikalarında radikal değişikliklere gitmesi gerekebilir.

ABD’nin bu süreçte atması gereken en kritik adım ise İsrail-Filistin meselesinde düğümleniyor. Bana göre esas sürpriz, önümüzdeki çeyrek yüzyılda bu alanda yaşanacak. Bekleyip göreceğiz…