Günümüzde doğal ve organik ürünlere karşı bir eğilim giderek artıyor. Şampuandan deodoranta, diş macunundan yüz temizleyicisine kadar her şeyin “doğal olanı” tercih edilir hale geldi. Etiketlerde “paraben içermez”, “%100 bitkisel”, “doğa dostu” gibi ifadeler olmazsa olmaz.
Ancak bu tercihin altında sadece sağlık kaygısı değil, psikolojik ve kültürel pek çok neden de yatıyor. Doğallık takıntısı, kişisel bakımın merkezine oturdu. Peki bu her zaman mantıklı mı?
“Doğal” olan her şey otomatik olarak güvenli mi? Cevap: Hayır. Doğada da insan cildine zarar verebilecek pek çok madde bulunur. Bazı esansiyel yağlar, bazı bitkisel özler ciltte alerjik reaksiyonlara neden olabilir. Örneğin limon yağı güneşle temas ettiğinde cildi yakabilir.
Oysa “sentetik” denilince insanlar hemen kaçma refleksi gösteriyor. Oysa kozmetik biliminde birçok sentetik içerik, hem daha stabil hem de daha güvenli üretilebiliyor. Yani mesele “doğal mı, değil mi” sorusundan çok, “zararlı mı, değil mi” sorusunda düğümleniyor.
Doğal içeriklere yönelimin bir diğer nedeni, psikolojik bir rahatlama duygusu. İnsanlar doğadan geleni kullanırken kendini daha masum, daha arınmış hissediyor. Bu durum sadece sağlıkla değil, bir yaşam tarzı tercihiyle ilgili.
Bu “temiz kullanım” kültürü özellikle sosyal medya üzerinden yayıldı. #greenbeauty, #cleanskincare gibi etiketlerle paylaşılan içerikler, doğallığın adeta bir “erdem” gibi sunulmasına neden oldu. Ürün değil, ideoloji satılıyor.
Doğal ürünlere yönelen kişilerin çoğu aynı zamanda içerik okuyucusu haline geldi. Artık insanlar ürün alırken içeriğine bakıyor, uzun uzun araştırıyor. Bu bilinçlenme olumlu bir gelişme. Ancak her içerik uzmanlık gerektiriyor. İnternetteki bilgi kirliliği bazen fayda yerine kafa karışıklığı yaratıyor.
“İçinde 5 harfli bir kimyasal varsa kesin zararlıdır” gibi genellemeler, bilimsellikten uzak ve gereksiz bir korkuya yol açabiliyor.
Kozmetik endüstrisi bu eğilimi fark edeli çok oldu. Bu yüzden artık ürün ambalajlarında ağaç desenleri, yeşil tonları, sade fontlar kullanılıyor. Tüketici kendini doğaya yakın hissetsin diye estetik de doğallaştırılıyor.
Fakat bazı “doğal” ürünlerin arkasında yine sentetik işlemler yatabiliyor. “Doğal içerikli” ifadesi yasal bir boşlukla kullanılabiliyor. Yani doğal görünmek, her zaman doğal olmak anlamına gelmiyor.
Doğal ürünler kötü değildir. Aksine bazıları çok etkilidir. Ancak bunu bir inanca dönüştürmek, her şeyi “doğal olan iyidir, sentetik olan kötüdür” çizgisine taşımak sağlıklı değil. Çünkü kişisel bakımda önemli olan, cilt tipine ve bireysel ihtiyaçlara uygun olanı bulmaktır.
En doğrusu, hem doğanın sunduklarından faydalanmak hem de bilimin geliştirdiği yöntemleri dışlamamaktır. Yani lavanta yağı da yerini bulsun, hyaluronik asit de.
Kişisel bakımda doğallık bir seçenek olabilir ama bu seçim bilgiyle yapılmalı. Etiketlere değil, içeriğe bakılmalı. Popülerliğe değil, ihtiyaçlara göre karar verilmeli.
Bakım rutini kişiye özeldir. Ve her cilt, her beden farklıdır. Bu yüzden başkasına iyi gelen bir ürün, sende işe yaramayabilir. En doğalı, en pahalıyı değil, sana en uygun olanı seçmek en doğrusu olacaktır.