Savaşın üçüncü haftasında İsrail kamuoyu ilgisini tek bir konuya, Gazze'de esir tutulan İsraillilerin kaderine odakladı.

İsrail’de geçen haftanın sonunda aileler, esirlerin bir an önce serbest bırakılmasını isteyen gösterilere başladı. Açıkça söylemeseler de Gazze Şeridi'ne yapılacak bir kara harekâtının esirleri tehlikeye atacağını ima ettiler.

Esirlerin aileleri, İsrail’in Gazze'yi hem karadan hem de havadan bir saldırıya maruz bırakmadan evvel, önceliğin sevdiklerini geri getirmek olması gerektiğini söylemeye başladılar.

Esirlerin ailelerinden gelen eleştiriler, Netanyahu’yu geçtiğimiz cumartesi günü ailelerden bazı temsilcilerle görüşmeye zorladı. Gelen kulisler, toplantının çok sert geçtiği yönünde. Ailelerin, Bibi’yi tüm bu felaketin sorumlusu olmakla suçlayan sert sözler sarf ettiği söyleniyor. Sonraki günlerde aileler, Tel Aviv'de küçük bir gösteri düzenleyerek yeni bir talepte daha bulundular. Bu talep, İsrail hapishanelerindeki tüm Filistinli mahkûmlara karşılık, askerler de dâhil olmak üzere Gazze'deki tüm esirlerin serbest bırakılmasını güvence altına almak şeklinde yorumlandı.

Bu ihtimal sorulduğunda Netanyahu, böyle bir takasın masada olduğunu söyledi ancak ayrıntıya girmeyi reddetti.

İkinci İntifada sırasında sivillere yönelik saldırılar nedeniyle bazıları müebbet hapis cezasına çarptırılmış olan Filistinli mahkûmların serbest bırakılması fikri İsrail'de bir tabu.

Ancak şimdilerde ilginç gelişmeler yaşanıyor. İkinci İntifada sırasında genelkurmay başkanı ve ardından savunma bakanı olan Shaul Mofaz, böyle bir anlaşmayı desteklediğini söyledi. Mofaz, en üst düzey mahkûmların birçoğunun hapse atılmasından bizzat sorumlu olan kişi ve şimdi de serbest bırakılmaları gerektiğini söylüyor.

İSRAİL BOCALIYOR

7 Ekim'de Gazze Şeridi çevresinde İsrail’e yönelik operasyonun ardından İsrail'in görünürde tek bir askerî hedefi vardı, o da güya Hamas'ı ezmekti.

Bir yandan esir İsraillileri sağ salim geri getirmeyi umarken diğer yandan ev ev, sokak sokak savaşarak Hamas'ı nasıl çökertebilecekleri konusu, İsrail için hâlâ belirsizliğini koruyor. Bu hususta da işgalci İsrail’in bocaladığını söylemek mümkün.

İsrail’in şahin kanadında da hedef karmaşası yaşanıyor. Buna bir de şu ana kadar Gazze Şeridi'ne düzenlediği ve aralarında 3 bin 500'den fazla çocuğun da bulunduğu 8 bin 500'den fazla Filistinlinin ölümüne neden olan yoğun hava bombardımanı eklendi.

BATI ÇARK ETMEYE BAŞLADI

İsrail medyası, Gazze'deki büyük can kaybına dünyanın nasıl tepki verdiğine hâlâ önem vermiyor ama bunun bedeli konusunda endişe duymaları yakındır. Amerika Birleşik Devletleri'nde, Londra'da ve Avrupa'nın başka yerlerinde, Türkiye'de ve Arap dünyasında Filistin yanlısı büyük gösteriler düzenlendi ve düzenlenmeye devam ediyor. Küresel medya, ağız değiştirmeye başladı bile. İsrail’in ne kadar ‘vazgeçilmez’ olduğunu müzakere etmeleri an meselesi.

Bu arada Batılı yetkililerin söylemleri de değişiyor: Örneğin, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan'ın, İsrail'i Gazze'deki sivilleri korumaya çağırması; Biden yönetiminin 7 Ekim'den bu yana İsrail'e ne kadar yakın olduğu düşünüldüğünde kayda değer bir değişim anlamına geliyor.

KENDİNE DÖNEN SİLAH

İsrail üzerindeki baskı, sadece Batı'dan değil, Arap dünyasından da artarak gelmeye devam ediyor. Lübnan, Suriye ve Yemen'den İsrail’e yönelik operasyonlar var.

Burada ABD’nin de kaygı duyduğu bir konu var; büyük bir kara harekâtı, Mısır ve Ürdün hükûmetlerini de istikrarsızlaştırma riski taşıyor. Uzmanlara göre bu durum, Kahire ve Amman'daki stratejik müttefiklerinin kaderini Gazze halkından çok daha fazla önemseyen ABD için büyük bir endişe kaynağı oluşturuyor.

İsrail tarafında durum gitgide sarpa sarıyor. Çatışmaların uzaması, tüm Filistinlilerin Gazze'den sürülmeye çalışılması, on binlerce ölü; İsrail’in altından kalkamayacağı bir bilanço demek. Üstelik böyle devam ederse Ürdün ve Mısır'ın da dâhil olduğu bölgesel bir çatışma çıkabilir ve bu durumda İsrail kendi varlığını bile riske atabilir.

Bunun tek bir anlamı var: İsrail, bu defa tetiği kendine doğru tutuyor.