İkamet ettiğim sitede komşuluk ilişkilerimiz alt düzeydedir. Sayılı komşuyla sınırlı biçimde görüşüyoruz. Bunun nedeni çoğu site sakini hanımefendinin iş hayatında olması ve benim açımdan bakıldığında ise birincil neden; hayat görüşü ve yaşam tarzı farklılığının olması diyebilirim.

Hal böyleyken çocuklar sitede, hayatın doğal akışı içinde yaşları, mizaçları ve ilgi alanlarına göre gruplar halinde arkadaşlıklar kurdular. Dokuz yaşındaki oğlumun da bu minvalde iki yakın arkadaşı var. Yaz-kış, hafta içi veya hafta sonu fark etmeksizin bu çocuklar teklifsiz birbirlerinin evlerine girip çıkıyorlar, oyunlar oynuyorlar. Ailelerin ise belli kriterleri gözeterek buna izin verdikleri açık.

Yine böyle sıradan bir gün, karne telaşının ardından birbirlerine gidip geldiler, mutlu mutlu oyunlar oynadılar. Derken akşam olunca oğlum bana bir soru sordu. “Anne biz kimin izinden gidiyoruz?” Bu sorunun bir arka planı olduğunu düşündüm. Neden böyle bir soru sorduğunu sordum, o da anlatmaya başladı. Meğerse CHP’li olduğunu tahmin ettiğim komşum çocuklara hangi partiye oy verdiklerini sormuş. Tane tane anlatmasını istedim. Diyalog şöyle;

–A: Çocuklar! Hangi partiye oy veriyorsunuz?

–B: Erdoğan’a veriyoruz.

–C: Biz de Erdoğan’a veriyoruz.

–A: Biz oyumuzu CHP’ye veririz. Biz Kemalist ve halkçıyız. Biz Atatürk’ün izinden gidiyoruz.

Çocuk böyle bir diyalog sonrası tabi kendini kötü hissetmiş. Biz kimin izinden gidiyoruz? Diyerek sormasının nedeni de bu. Ben de çocuğuma ailevi olarak nasıl bir duruşumuzun olduğunu açıkladım. Çocuk zaten bir ahlak çerçevesinde ve eğitim kapsamında yetişiyordu fakat ilk defa “Müslüman olmak” kimliğinin yanında farklı bir kimlik arama ihtiyacı duydu. Komşum sağ olsun! Oğluma yaptığım açıklama sonrası şunu da ekledim: “Arkadaşının ailesiyle farklı düşünebiliriz fakat bu sizin arkadaşlığınıza engel değil.”

Komşumun bu tarz davranışı açıkçası hiç hoşuma gitmedi. Çocuklara bu yönde soru sormakla acaba neyi amaçladı? Kimileri biliyoruz propagandaya çocukları da muhatap ederler. Kendine göre bir zihin yıkama faaliyeti mi yapıyordu? Veya sadece merakını mı giderme peşindeydi? Her ne olursa olsun çocuklar böyle bir diyaloğun muhatabı olmamalıydı. Çocuklar orada kendini ötekileştirilmiş hissetti. Bu duygu, çocuklar için oldukça yıpratıcıdır. Bu diyaloğun farklı bir yansıması olarak çocuklar, kendilerine de bir pozisyon arayışına girdiler. Ben kimim? Sorusunu sordular. Daha dokuz yaşındaki çocuğun kafasına “o Kemalist, ben şu-yum/şucuyum” olgusunu yerleştirmiş oldu. İşte kutuplaştırmadan şikâyet eden aklın hali ortada.

Sıradan, sade CHP üyesinin tavrı-tutumu minicik yavrulara bu şekilde kategorize edici, kutuplaştırıcı, ötekileştirici bir yansıma buluyorsa, Allah (cc) bizi bu zihniyetin inisiyatif alanlarında bulunanlarının, söz sahibi olanlarının hakimiyetinden korusun.