Bazen bir bataklığın içinde debelenip duruyormuşuz gibi hissediyorum ben. Çıkmak için gayret edenler, nerede olduğunu dahi henüz fark etmeyenler, bir de bulunduğu bu bataklıktan garip bir keyif alanlarla beraber orada öylece duruyormuşuz gibi.

Dünyanın geldiği hâl bence tam olarak böyle bir şey. Bir kısım insan –ki bu her milletten, her dinden ve her kesimden olabilir- söz konusu durumdan çok rahatsız; bir kısım –ki bunlar zannederim bu bataklığı bir şekilde oluşturanlar ve kurumasın diye de ona devamlı çamur, su ve irin taşıyanlar- bundan oldukça memnun ve bir kısım da –zannederim bunlar da bir şekilde kullanılanlar- henüz ne olduğunun ve nerede olduklarının farkında bile değiller.

Bu söylediklerimi pek çok şey üzerinden okumak mümkün. Dünyanın mevcut ekonomik hâli, insani ve vicdani durumu, ahlaki çöküntüsü, zulüm ve ölümlere tepkisizliği, teknolojinin geldiği insansız ve insafsız nokta, sosyal medya ve bize dayattıkları… Daha çok fazla sayabilirim elbette. Ama saymaya gerek yok. Zira her birimiz bunu biliyor ve içinde yaşıyoruz.

Misal; o bataklıklardan biri, dünyanın geldiği saçma ve hiçbir kural tanımaz ekonomik hâl. Öyle ki biz dâhil dünyanın her yerinde insanlar kolay yoldan para kazanmanın yöntemlerini arayıp duruyorlar. Hadi bazılarını anlıyorum ama bize ne oluyor da emek, alın teri, helal-haram kavramlarını bunca unutuyoruz. Bir şekilde gözlerimizin önüne atılan “para kazanmak” putunu neden yıkamıyoruz?

Diğeri sosyal medya mesela. Orası bambaşka bir bataklık ve yine ekonomik açıdan “her yol mübah” mantığı burada da belirleyici. Orada görünen ya da gösterilen herkesin bir şekilde zengin ve özenilecek durumda olması, bize zehir olarak içiriliyor. Yani adam, kadın sadece evinde oturup ve çoğunlukla da ahlaki tüm sınırları zorlayan birkaç video yayınlarsa para kazanacağını bildiğinden bütün ahlaki kurallarını orada –kimin verdiği belli olmayan- o paralara satıyor. Bir isim de veriyorlar onlara; fenomen diyorlar. Yani ahlaksızlığın adı fenomenlik oluyor.

Bir diğeri de tüm değerlerden ve insaftan uzak kalmış bir “insan” kavramı. Bence bu, her bataklığın kaçınılmayacak sonucu. Yani etrafında insanlar, çocuklar, kadınlar öldürülürken ve bunların da masum olduğunu içten içe biliyorken elinden alınacak her neyse; işte o alınacak diye bunların hiçbiri olmuyormuş gibi davrananlar! Hani o meşhur üç maymunu oynayanlar. Yani onlar gözlerini elleriyle kapayınca öldürülen çocukların yok olduğunu, kulaklarını tıkayınca çığlıkların sustuğunu, ağızlarını kapayınca içlerindeki vicdanın yok olacağını falan sanıyorlar. Ama hiçbiri olmuyor.

“Gerçekten” diyorum bazen “gerçekten bu, dünya değil; bu bir bataklık ve her birimiz bir şekilde bunun içinde debelenip duruyoruz.” Bu dünyayı, bu bataklığa biz çevirdik. Maalesef artık yaşanılacak hâlde değil. Hatta dayanılacak hâlde bile değil.