Bu hafta da Çanakkale’de yaşananları, destanı yazan büyük kahramanları konuşmaya onlarla beraber siperlerde, tabyalarda yaşananları sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.

Kıymetli dostlar öncelikle sizleri selamların en güzeli olan Allah’ın selamı ile selamlıyorum.

Peygamber Efendimiz (sav) "Bir kimseden haksız olarak alınan bir kuruşu sahibine geri vermek, yüzlerce lira sadakadan kat kat daha sevaptır. Bir kimse Peygamberlerin yaptığı ibadetleri yapsa, fakat üzerinde başkasının bir kuruş hakkı bulunsa bu bir kuruşu ödemedikçe cennete giremez" buyurmuştur. İşte bu hadis-i Şerif’in ışığında Çanakkale Cephesine baktığımızda aslında kahramanlığın altında yatan o ilahi mesajın muhatapların Allah’ın emirlerine, Peygamber’in emirlerine nasıl sıkı sıkıya bağlı olduklarını net olarak görüyoruz.

Bir Mecit borç!

Anadolu'nun her köşesinden ''Ezan susmaz, bayrak inmez" diyerek şehit olmaya gelen kahraman Mehmetçik kanının son damlasına kadar şahadetin hakkını vermiştir. Cephedeki her türlü saldırıya karşı mertçe savaşan askerlerimiz aynı zamanda örnek yaşantılarıyla da bir Destanın nasıl yazılacağını tüm dünyaya göstermişlerdir.

Savaşın en şiddetli anında Koca Dere köyünde bir sargı yeri kurulmuş, Cephenin her bir köşesinden memleketleri, renkleri birbirinden farklı yaralı askerler bu sargı yerine akın akın getiriliyor, her biri acı içinde kıvranıyor kimine bir şarapnel parçası isabet etmiş, kimine ise bir kurşun... Bunlardan biri Çanakkale Lâpseki’nin Beybaş köyünden Halil'dir. Savaş esnasında ağır bir şekilde yaralanan Halil, zor nefes alıp vermekte ve komutanına bir şeyler söylemeye çalışmaktadır. Zorlanarak boğazına düğümlene düğmelene bir kaç kelime dökülür dudaklarından:

- Komutanım ölme ihtimalim çok yüksek. Ben Köylüm Lâpsekili İbrahim Onbaşıdan 1 Mecit borç aldıydım. Kendisini göremedim. Belki ölürüm... Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin...

Komutanın kollarında şehit oldu

Halil, zar zor dudaklarından dökülen bu cümlelerle derin derin nefes alıp yutkunarak komutanın kollarında şehit olur.

Bu esnada Koca dereye kurulan sargı yerine gelen yaralıların ardı arkası kesilmez. Çoğu daha sargı yerine ulaşamadan şehit olur. Şehitlerin üzerinden çıkan künyeler ve eşyalar komutana teslim edilir.

Komutana ulaşan eşyalar ve künyeler arasında bir pusula vardır. Pusula Beybaş Köyünden Halile yazılmıştır. Az önce kollarında şehit olan bu askerin söyledikleri daha kulaklarında yankılanırken gözyaşlarıyla pusulayı okumaya başlar:

- Ben Beybaş köyünden arkadaşım Halile 1 Mecit borç verdiydim. Biraz sonra taarruza kalkacağız. Belki geri dönemem. Arkadaşıma söyleyin, "BEN HAKKIMI HELAL ETTİM..."

Her an şehit olmayı düşünen ve bu ruhla hareket eden Mehmetçik Şehit olmanın arzusuyla yanıp tutuşurken helalleşmeyi de unutmuyordu...

“Kesin kolumu!”

Balıkesir Edincikli Mehmet Er Çanakkale’de şehit olan yüz binlerce Mehmetçikten sadece biri. Yüreği iman dolu kalbi vatan aşkıyla çarpan bu mukaddes asker bir top mermisinin isabet etmesiyle kolundan ağır bir şekilde yaralanır. Top mermisinin parçaladığı kolundan bir et parçası sarkmaktadır.

Mehmet yalvarırcasına seslenir komutanına " Komutanım ne olur kes şu kolumu " Sağ eliyle yakaladığı ve tuttuğu sarkık kola bakan Teğmen Saip donmuştur.

Edincikli Mehmet Er tek ve emin sesi ile tekrarlar " Allah Aşkına, Allah Rızası için kes şu kolumu Komutanım !!! " Bu ilahi cümleleri ilahi bir emir gibi alan Teğmen vurur bıçağı kola. Gık bile dememiştir, Edincikli Mehmet. Bir sağ elindeki kola, bir ileride Allah! Allah! Nidaları arasında çarpışan erlere bakar ve kolu fırlatır " Bu kol vatana feda olsun " der ve komutanının şaşkın bakışları arasında çoktan kolunun öcünü almak için vatan için Allah için cihat aşkıyla, şahadet sevdasıyla hücum saflarına tekrar katılmıştı Edincikli Mehmet…

“Artık onu durdurmak mümkün değildi bire on bire yüz dövüşüyor Allah’ın izniyle haklamadığı kafir kalmıyordu. Ama kaderden kaçılmaz ki! Kolunun kopmasıyla kaybettiği kan onu halsiz düşürmeye başlamıştı bile Edincikliye şimdi de şehitlik mertebesi ekleniyordu. Güzel yüzü soldu, sarardı, canı teninden süzüldü ve gözü dünyaya kapandı...” Teğmen SAİP - 12. Alay 1. Bölük Komutanı

Cideli Mehmet Çavuş

18 Mart 1915 tarihinde, Çanakkale’de Rumeli Mecidiye tabyalarında, bir topun başında Kastamonu - Cideli Mahmut Çavuş bulunuyordu.

İngiliz ve Fransız donanması adeta etrafa ateş püskürürken çaresizliği kabullenemeyen Cideli Mahmut Çavuş; canı pahasına topun başına geçerek, Fransızların o anlı şanlı Bouvet adlı savaş zırhlısının; önce kulesini, sonra baş kısmını en son attığı tek gülle ile de zırhlıyı karnından vurdu. Fransızların o efsane Bouvet zırhlısını vuran şanlı asker " ALLAHUEKBER " nidaları ile sevincini yaşarken tabyaya düşen bir top mermisi ile iki ayağını birden kaybetti. Çok kan kaybediyordu hemen sargı yerine götürüldü...

Vazifesini hakkıyla yapmak

Sargı mahallinde, mağrur düşmanların en büyük zırhlılarından biri olan Bouvet’in batmakta olduğu haberi gelince "Ben ameliyat istemiyorum beni topumun başına götürün" diye haykırdı. Doktorların ısrarla ameliyat olması gerektiğini söylemeleri üzerine "Hayır ben ameliyat istemiyorum" diye bir daha çıkıştı doktorlara. Doktorların ameliyat olmazsa öleceğini söylemeleri üzerine, sanki son anlarını yaşadığını anlarcasına "Benim ölümümün ne önemi var ben ölürsem Allah’ıma topumun başında kavuşmak isterim" diyerek topunun başına götürülmesini istedi.

Topçu Çavuş Cideli Mahmut Çavuş’un bu son isteği yerine getirilmiş. Getirildiği kanlı sedye ile tekrar topunun başına götürülmüştür. Fransız zırhlısının çatırdayarak batışını tebessümle seyretmiş, sonra vazifesini hakkıyla yapmanın verdiği gönül huzuru ile bu dünyaya gözlerini kapamıştır...

Kabri nur makamı cennet olsun...

Evladına hasret şehadete koşan bir baba

Bir destanın adıdır Çanakkale, Şahadete susamış erlerin anadan, babadan, yardan, evlattan vazgeçerek dinine uzanan bu namert ele karşı dimdik durup hakka yürüdüğü yerdir ÇANAKKALE...

İşte bir yiğit, Batarya Komutanı Yüzbaşı Hasan Bey... Başı her zamanki gibi dik, yüzü pak, aslanlar gibi çarpışıyor vatanına uzanan elleri bir bir kırmak için...

18 Mart zaferinden kısa bir süre önce bir kızı olmuştur Hasan Bey'in... Bu durum Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa'ya bir telgrafla bildirilir. Cevat Paşa hemen çağırtır cephede destanlar yazan kahraman Yüzbaşıyı...

İşte Yüzbaşı Hasan Bey ve Cevat Paşa arasında geçen o tarihi konuşma;

“Müjde evlâdım Hasan, bir kızın dünyaya gelmiş. Allah ömrünü uzun etsin. Sana izin veriyorum, hemen git bebeğini gör.”

Yüzbaşı Hasan Bey sevinç içinde kumandanının elini öptükten sonra, gözyaşları ile selam durdu:

- Teşekkürler Kumandanım, izniniz olursa bir maruzatım var…

- İzin mi isteyeceksin evlâdım, verdik ya…

 - Evet, izin istiyorum Kumandanım, ama gitmek için değil, kalmak için!

- Ne diyorsun Yüzbaşım, aklın başında mı senin?

- İngiliz bizde akıl mı kodu Kumandanım. Yine de akıllı bir iş yapacağım…

- Nasıl?

Kızıyla görüşmek artık ahirete kaldı

- Biliyorsunuz düşman saldırmaya hazırlanıyor. Bu durumda buradaki onca evlâdımı sahipsiz koyup tek evlâdımın yüzünü görmeye gidemem.

Bunca kahraman gören ve bizzat kendisi binlerce kahramanlık destanı yazan Cevat Paşa askerine ağlayarak sarılarak alnından öpmüştü. Fakat Yüzbaşının söyleyecekleri daha bitmemişti...

- Bir maruzatım daha var Kumandanım.

- Nedir? Yüzbaşım söyle hele...

- Şehit olursam aileme söyler misiniz lütfen, kızımın adını Didar koysunlar.

Bu Kahraman Yüzbaşı 18 Mart Deniz Zaferi esnasında kızının yüzünü dahi göremeden şehit olmuştur...

Vasiyetine uyup adını "DİDAR" koydukları kızı ile görüşmek artık ahirete kalmıştı...

Bize Bu vatanı emanet eden Aziz Şehitlerimizi saygı rahmet ve dua ile anıyorum…