Günümüz uluslararası ilişkilerinde yaşanan gelişmeleri yalnızca, “Batı ittifakında yaşanan kırılma” perspektifinden değerlendirmek, küresel enerji ve ticaret ekseninde ortaya çıkmaya başlayan değişimleri anlamaya engel oluşturabilir. Uzun süreden beri uluslararası sistemde çok boyutlu ittifaklara dayalı bir dönüşümün ortaya çıkabileceği tahminleri üzerinde zaten durulmaktadır. Bugün aktörler arası su yüzüne çıkan tartışmalar dikkate alındığında, “güvenlik, enerji ve ticaret” üçgeninde ancak “güvenlik” gölgesinde bir restleşmenin var olduğu anlaşılmaktadır. Silah endüstrisi, enerji arzı ve ticaret konularında eski tekellerin gücünün azalmaya, yeni aktörlerin farklı coğrafyalarda boy göstermeye başladığı yeni bir küresel düzen meydana gelmektedir. Başka bir ifadeyle Batı, Batı dışı dünyayı eski tip araçlarıyla siyasi, askeri ve ekonomik açıdan kontrol etme yeteneğini kaybetmenin eşiğindedir.

Batı ülkeleri dışındaki sermaye birikiminin yol açtığı teknolojik ve sosyal ilerleme, Batı’nın eski tahakküm düzenine karşı, yeni meydan okumaları beraberinde getirmiştir. Bu çerçevede Çin Halk Cumhuriyeti’nin ekonomik ve teknolojik gelişimi örnek gösterilebilir. Çin’in uzun süreden beri sürdürdüğü ekonomik büyüme stratejisi, bugün Çin açısından meyvelerini vermektedir. Küresel ekonomik koşulları dikkate alarak karma pazar ekonomisine ağırlık vermesi ve bu bağlamda ideolojisini geri planda tutması, bu ülkenin yadsınamaz ekonomik bir atılım yapmasına neden olmuştur. Çinli lider Deng Xiaoping’in, Mao Zedong’un aksine önceliği ideoloji yerine ekonomiye vererek bu dönüşümü başardığı ifade edilebilir. Çin’de yaşanan bu dönüşüm neredeyse bir slogan haline gelen, “önemli olan kedinin rengi değildir, kedinin fareyi tutup tutamamasıdır” sözüyle tasvir edilir olmuştur.

Çin’in küresel sistemi etkileyecek dönüşümü, Deng Xiaoping’in bıraktığı yerden tüm canlılığıyla devam etmektedir. 2013 yılında göreve gelen Şi Jinping’in aynı yıl ilan ettiği “Bir Kuşak Bir Yol” projesinin, ticaret, güvenlik ve enerjide yerleşik kuralları kökünden değiştirecek bir hamle olacağı söylenmektedir. Çin tarafından “küresel barış projesi” şeklinde takdim edilen “Bir Kuşak Bir Yol”  projesi, kara ve demiryolu bağlantılarıyla tarihi İpek Yolu’nu yeniden canlandırmayı hedeflemenin yanı sıra, “Deniz İpek Yolu” projesini de hayata geçirmeyi planlamaktadır. Böylece kara ve denizden kurulacak yeni ticari ağlar sayesinde Avrupa, Afrika ve Asya’yı birbirine bağlayan bir altyapı inşa edilecektir. Büyük bir ekonomik sonuç doğurma potansiyeline sahip söz konusu projenin, yeni ulaşım ve ticaret altyapıları üzerinden, doğudan batıya doğru serbest ticaretin önündeki engelleri kaldırması ve yeni ekonomik entegrasyonlar doğurması beklenmektedir.

Doğal olarak ekonomik altyapıda meydana gelecek eksen kayması, Batı merkezli küresel yapının Çin merkezli alternatif kurumsal mekanizmalar yoluyla ikame edilme olasılığına yol açacaktır. Çin’in para birimi Yuan’ın, uluslararası finansal işlemlerde kullanımının giderek yaygınlaşması ve uluslararası rezerv paraya dönüşme ihtimali, değişimin hangi eşiğe geldiğini işaret etmesi bakımından önemlidir. Haliyle bu değişim, Çin’in dış politikasına farklı yaklaşımlar katacaktır. Her şeyden önce, Çin dış politikası uluslararası düzenin yeniden ele alınmasına yönelik sistematik bir değişiklik için özel bir çaba ortaya koyacaktır. Bu bağlamda Çin’in; Asya, Avrupa ve Afrika’yı birbirine bağlayan ulaşım, yatırım, enerji ve ticaret ağı oluşturmayı amaçladığı “koridor ülkelere” özel önem veren bir dış politika takip etmesi, gelişmeler ışığında muhtemel görünmektedir.