Son dönemde Türkiye’nin dört bir yanında artan dolandırıcılık vakaları, toplumun en temel güvenlik duygusunu hedef alıyor. Kütahya’dan Mersin’e, Konya’dan Bursa’ya kadar uzanan zincir, artık sadece birkaç şehirle sınırlı değil; dolandırıcılar, internetin ve telefonun sağladığı anonimliği ve hızlı iletişimi kullanarak vatandaşın cebine, evine ve banka hesaplarına sızıyor. İnsanların ekonomik varlığını tehdit eden bu olaylar, her gün yeni bir senaryoyla karşımıza çıkıyor.

Özellikle telefon dolandırıcılığı, klasik bir taktik olarak halen etkisini sürdürüyor. Kendisini polis, savcı veya banka görevlisi olarak tanıtan dolandırıcılar, mağdurların paniğini ve güven duygusunu kullanıyor. Kütahya’da yaşanan olayda, 2 milyon TL değerinde altın almak üzere eve gelen dolandırıcılar suçüstü yakalanmıştı. Mersin’de ise kendilerini polis ve savcı olarak tanıtan dolandırıcılar, altı kişiyi arayarak 2.6 milyon TL değerinde haksız kazanç sağladı. Bu tür vakalar, vatandaşın telefon hattına gelen aramaya karşı şüpheyle yaklaşması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor.

Konya’da sekiz şüpheli, telefonla aradıkları kişileri dolandırarak haksız kazanç elde etti. Bu olay, yalnızca bireysel bir dolandırıcılık değil, organize bir yapının göstergesidir. Şebekelerin planlı ve sistematik hareket etmesi, emniyet güçlerinin yoğun çabalarına rağmen vatandaşın her zaman tedbirli olmasını zorunlu kılıyor.

Türkiye genelinde polis ve jandarma ekipleri, dolandırıcılık vakalarına müdahale etmek için sıkı denetimler uyguluyor, ancak bu önlemler vatandaşın da farkındalığını artırması gerektiğini değiştirmiyor. İnternet üzerinden dolandırıcılık da giderek yaygınlaşıyor. Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu sanatçısı Nalan Höke Turan, İtalya vizesi vaadiyle kurulan sahte internet sitesi üzerinden 90 bin TL dolandırıldı. Bu vaka, internetin sunduğu hızlı ve kolay erişim imkânlarının, kötü niyetli kişiler tarafından nasıl istismar edilebileceğini gözler önüne seriyor. Sosyal medya dolandırıcılığı ise ayrı bir tehdit olarak karşımıza çıkıyor.

Diyarbakır’da bir kişi, sosyal medya üzerinden gelen “özel çekiliş var” mesajına tıklayarak mobil bankacılık bilgilerini paylaştı ve banka hesaplarından para ile kredi çekildiğini fark etti. Burada öne çıkan nokta, teknolojiye hâkimiyetin artık yalnızca bilgiye sahip olmakla değil, aynı zamanda dikkat ve şüpheciliğe dayandığıdır. Dolandırıcılık sadece ekonomik kayba yol açmıyor; aynı zamanda psikolojik bir travma ve güven duygusunun zedelenmesi anlamına geliyor.

Tekirdağ merkezli 18 ilde düzenlenen büyük bir operasyonda, 537 kişiyi dolandıran bir şebeke çökertildi ve 984 milyon TL’lik vurgun tespit edildi. Bursa’da ise kendilerini polis olarak tanıtan dolandırıcılar, 200 bin TL değerinde altın alırken suçüstü yakalandı. Bu rakamlar, dolandırıcılık olaylarının büyüklüğünü ve organizasyon derecesini gözler önüne seriyor. Artık bireyler yalnızca “telefonumu aradılar mı?” sorusunu sormuyor; “Güvenliğim, internet ve telefon üzerinden nasıl korunabilir?” sorusu da gündemlerinin en başına yerleşiyor. Toplumsal farkındalık ve eğitim, dolandırıcılıkla mücadelede en etkili silah. Vatandaşlar, telefon veya internet aracılığıyla gelen hiçbir teklife doğrudan güvenmemeli, kişisel ve finansal bilgilerini paylaşmadan önce resmi mercilere başvurmalı.

Bankalar ve kamu kurumları, vatandaşları bu tür dolandırıcılık olaylarına karşı bilgilendiren kampanyalar yürütüyor; ancak gerçek önlem, bireyin kendi bilinçli davranışıdır. Devletin güvenlik birimleri, dolandırıcılık olaylarına karşı operasyonlarını hız kesmeden sürdürüyor. Ancak, teknoloji ve iletişimin sağladığı hızlı erişim avantajları, dolandırıcıların işini de kolaylaştırıyor. Dolayısıyla bireyler, hem telefon hem de internet kullanımında sürekli bir tetikte olmalı; tanımadıkları kişilerden gelen aramalara veya mesajlara karşı şüpheyle yaklaşmalı.

Türkiye’de dolandırıcılık vakalarının artışı, toplumsal bilinçlenmenin önemini ortaya koyuyor. Telefon ve internet, hayatımızı kolaylaştıran araçlar olmasına rağmen, kötü niyetli kişiler tarafından hızla istismar edilebiliyor. Bu nedenle, “telefon ve internete dikkat” uyarısı, yalnızca bir slogan değil; her vatandaşın günlük hayatında uygulaması gereken bir güvenlik prensibi olmalı. Unutulmamalıdır ki, ekonomik ve psikolojik kayıpların önlenmesi, bireyin dikkat ve farkındalığıyla başlar.