“Biraz daha çalışayım, sonra mutlu olurum.”
“Şu hedefi geçeyim, sonra rahatlarım.”
Hayat, giderek ertelenen bir mutluluk listesine dönüştü. İnsanlar bugünü sabredilmesi gereken bir ara durak, yarını ise asıl hayatın başlayacağı zaman dilimi gibi görüyor. Oysa ertelenen her mutluluk, biraz daha ağırlaşan bir yorgunluk bırakıyor geride.

Mutluluk varılacak bir durak değildir. Yolda fark edilen bir hâlidir. Hep geleceğe odaklanan insan, bugünü kaçırır. Bugün kaçınca da yarın anlamını yitirir. Çünkü insan, sürekli “sonra” diyerek yaşadığında, elindeki anların kıymetini göremez. Gelecek için yaşarken, yaşadığını fark edemez hâle gelir.

Modern çağ, mutluluğu büyük hedeflere bağladı. Daha iyi bir iş, daha büyük bir ev, daha yüksek bir kazanç… Oysa bu hedefler gerçekleştiğinde, yerlerini yenileri alır. İnsan bir türlü “tamam” diyemez. Çünkü beklentiler büyüdükçe tatmin duygusu küçülür. Ve mutluluk, hep bir adım öteye kaçar.

Küçük şeylerden keyif almak küçüklük değil, bilgeliktir. Bir kahve molası, bir dost sohbeti, sessiz bir akşam… Bunlar hayatın sıradan detayları değil; ruhun nefes aldığı anlardır. Büyük mutluluklar, çoğu zaman bu küçük anların birikiminden doğar. Onları görmezden gelen, büyük olanı da tanıyamaz.

Hayat beklemek için fazla kısa. Mutluluğu “sonra”ya bırakanlar, çoğu zaman “keşke”lerle yaşar. Oysa insan, mutlu olmak için her şeyin yoluna girmesini beklememeli. Çünkü hayat hiçbir zaman tamamen yoluna girmez. Mutluluk, kusursuz anlarda değil; kusurların içindeki farkındalıkta saklıdır. Ve onu ertelemeyenler, hayatı gerçekten yaşayanlardır.