Gayret diye bir sır var…

Bizler duanın gücüne inanan insanlarız ya da öyle olmalıyız. Ama dua dediğimiz de öyle ve sadece istemek manasına gelmiyor ki! Belki yanlış anlıyoruz ya da belki yanlış yapıyoruz. Zira sadece sözle olan yani ve yalnızca söylenenin yeterli olduğuna inananlardan değilim ben. Biri bir şey söyledi mi beklerim, bazen çok uzun zaman beklerim. Zira söylediği gibi de yapıyor mu acaba görmek isterim. Zira söz elbette mühimdir ve kıymetlidir ama yarımdır hep, noksandır ve yetmez.

Bana kalırsa insan dilinden dökülen her cümleden değil hatta her kelimeden bile değil her harften mesuldür. Elbette hata eder, yanlış söyler ama söylediğini yapmaktan evvel yaptığını ya da yapabileceğini söylemek diye bir şey vardır. Ve bence evvela söz değil evvela icraat diye olmalıdır sıralama.

Bizler tam da öyleyiz aslında. Kudreti kendinden ya da kendinde olmayan aciz kullarız. Hatta “kudretimiz var mı?” meselesini dahi tartışmak gerekir. Durum buyken ve istemek diye bir mefhum sinemize gömülmüşken elbette bize istemek denen sırrı verenden dileyeceklerimiz var ve olmalı. Ama asıl soru şu bence; nasıl istenecek? İstediğimizi söylemek ve söyleyebilmek yeterli mi? Bence değil. İstediğini göstermek de gerek. İşte gayret denen sır sanırım tam da bu.

Allah emekleri zayi etmez…

Unuttuğumuz bir diğer hal de bu işte. Zannediyoruz ki yaptıklarımızın kimse farkında değil. Gayret ediyoruz da karşılığı olmuyor, görünmüyor ve bilinmiyor. Hayır! Kimse bilmese de kimse görmese de ve kimse “aferin” demese de muhakkak gören, bilen ve diyen Bir’i var. Ve O, emeklerini ziyan etmiyor. Olmuyorsa vardır elbet O’nun da bildiği…

Şöyle bir konuşma hatırlıyorum iki kişi arasında geçen. Ya bir yerde okumuştum ya da biri anlatmıştı, bilmiyorum. Biri şöyle diyordu diğerine;

– “Artık dua etmekten vazgeçtim ben. Zira ne kadar dua edersem edeyim bir cevap alamıyorum. Benim dualarıma cevap vermiyor Allah”

– “Yanılıyorsun” diyor diğeri “hem de çok yanılıyorsun. Allah her duayı işitir ve cevap verir ama bazen cevabı “hayır” olur.

Dua bir kapıysa gayret onun anahtarı olmalı bence. O olmadan girilmiyor o kapıdan içeri. Bizlerse sadece kapının önünde durup da beklemeyi iş sanıyoruz. Hiç yoktan iyidir elbette ama kapıyı açmak için de biraz gayret gerekmez mi?

Bir de şu var ki dua ettiğimiz anda karşılığını aldığımız bir sır bence. Zira O’nun bizi duyuyor ve dinliyor olduğunu bilmek dahi mükafat olarak yetmez mi?