Bir şiir yazıyor.
Kafiye yerli yerinde.
Virgül nerede durmalı, iyi biliyor.
Duygu yoğunluğu taklit edilmiş, kelimeler özenle seçilmiş.
Ama bir eksik var gibi: Hissediyor mu?
Yapay zekâ artık sadece bilgi üretmiyor; hikâye kurguluyor, şiir yazıyor, senaryo tasarlıyor, hatta sosyal medyada “ironi” yapabiliyor.
Ve biz bu gelişmeleri heyecanla takip ederken, bir yandan da içimizde bir soru büyüyor:
Bu gerçekten yaratıcılık mı, yoksa sadece kusursuz çalışan bir algoritmanın gösterisi mi?
Edebiyat, yüzyıllardır insan ruhunun dışa vurumu olarak tanımlanır.
Bir duygunun, bir düşüncenin, bir anının kelimelere dökülmüş hâlidir.
Acının, sevincin, yabancılaşmanın, umut etmenin izidir sayfalarda.
O hâlde şu soruyu sormadan geçemeyiz:
Bir robot, gerçekten “acı”yı anlayabilir mi?
Yoksa sadece kelimelerin acıya nasıl eşlik ettiğini mi öğrenmiştir?
ChatGPT’nin ya da başka bir yapay zekânın yazdığı şiir, teknik olarak “doğru” olabilir.
Ama belki de sadece ekrana dokunuyordur; kalbe değil.
Çünkü bir şiirin “iyi” olması, sadece yapısıyla ilgili değildir.
Aynı zamanda ne kadar hissettirdiğiyle ilgilidir.
Peki gelecekte bir kitap açtığımızda yazar kısmında “bot” yazarsa ne hissedeceğiz?
Merak mı? Soğukluk mu? Hayranlık mı? Yoksa hafif bir iç burulması mı?
Belki de bu tamamen niyetle ilgili olacak.
İnsanı taklit eden bir sistem mi okuyacağız, yoksa insanla birlikte düşünen bir dijital ortak mı?
Yapay zekânın ürettiği metinler gün geçtikçe daha etkileyici oluyor, evet.
Ama hâlâ bir “deneyimden” değil, bir “veri derlemesinden” yola çıkıyorlar.
İnsanın yaşadığı bir sabah hüznü, bir vedadaki sessizlik, bir tesadüfteki anlam yoğunluğu gibi karmaşık duygular henüz tamamen formülleştirilebilmiş değil.
Ve belki de hiçbir zaman olmayacak.
Ama bu, yapay zekâyı edebiyattan dışlamamız gerektiği anlamına gelmiyor.
Aksine, belki de yeni bir ortaklık doğuyor.
Edebiyat insanın elinden çıkmaya devam edecek, evet —
Ama bu kez yanında dijital parmak izleri de taşıyacak.
Belki de edebiyat, tamamen el değiştirmeyecek.
Ama dönüşecek.
İnsanın sezgisiyle algoritmanın analizi birleşecek.
Kalp ve kod, aynı cümlede buluşacak.
Bu yazı, ne robotlardan korkmaya ne de onları kutsamaya çağırıyor.
Sadece bir soru bırakıyor:
Bir gün bir roman seni ağlatırsa... ve yazarı bir yapay zekâysa... o gözyaşı “gerçek” sayılır mı?
Cevabı henüz yok. Ama soruyu sormak bile, edebiyatın hâlâ yaşadığını gösteriyor.