Sabahın erken saatlerinde, henüz güneş doğmamışken şehirde hayat çoktan başlar. Ekmek fırınlarının önünde yükselen sıcak koku, minibüs duraklarındaki telaş, pazar tezgâhlarında sessizce dizilen sebzeler… Bu manzara, sadece günlük hayatın sıradan bir parçası değil; toplumun ekonomik nabzını da tutar. Bugün ülkemizde milyonlarca insan, hayatını sürdürebilmek için büyük bir gayret gösteriyor. Çalışanlar, emekliler, esnaflar, öğrenciler… Herkes kendi bütçesini dengelemeye, ay sonunu getirmeye çalışıyor. Bunu yaparken bir yandan aile bütçesini korumak, bir yandan da ihtiyaçlarını karşılamak gibi zor bir denklemin içinde yaşıyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) temmuz ayı verilerine göre, yıllık tüketici enflasyonu yüzde 33,5 seviyesinde gerçekleşti. Gıda ve alkolsüz içecekler grubunda fiyat artışı yıllık bazda yüzde 40’a yaklaşırken, ulaştırma ve konut harcamalarında da çift haneli artışlar kaydedildi. Bu rakamlar, pazardaki sebze-meyve etiketlerinden, market raflarındaki temel gıda fiyatlarına kadar her alanda hissediliyor. Geçen hafta küçük bir semt pazarında dolaşırken, fiyat etiketlerinin yanında insan yüzleri gördüm. Bir kadın, elinde hesap makinesi, alacağı domatesin kilosunu ve evdeki bütçeyi tartıyordu adeta. “Buna gücüm yeter mi?” sorusu, sadece cüzdana değil, yüreğe de yüklenmiş bir soruydu. Esnaf da farklı değil; girdi maliyetlerini dengelemeye, müşteriyi kaybetmeden ayakta kalmaya çalışıyor.
Geçim sıkıntısı çoğu zaman yüksek sesle konuşulmaz. İnsanlar, onurunu korumak için sessiz kalmayı tercih eder. Oysa bu sessizlik, derin bir çabanın da işaretidir. Evlerde ışıklar biraz daha geç yakılır, elektrik faturası azalsın diye. Çocuklar, okul kantininde daha uygun fiyatlı yiyecekleri seçer. Aileler, tatil planlarını erteler, küçük mutluluklarını basit anlara saklar. TÜİK’in hanehalkı tüketim harcamaları istatistikleri, gelir gruplarının bütçelerinin en büyük kısmını gıdaya, ulaştırmaya ve konuta ayırdığını ortaya koyuyor. Düşük gelir grubundaki hanelerde gıda harcamalarının payı yüzde 35’in üzerine çıkarken, bu oran yüksek gelir grubunda yüzde 15’in altında kalıyor.
Ekonomik dalgalanmalar, sadece rakamlardan ibaret değildir. Onlar, mutfakta pişen yemeğin çeşidini, çocukların defterinin markasını, işten dönüş yolunda kullanılan toplu taşıma hattını etkiler. Ancak bu yük çoğu zaman birlikte taşınır. Komşular birbirine yardım eder, aileler destek için elini uzatır. Bu, toplumumuzun en güçlü yönlerinden biridir: dayanışma. Geçim sıkıntısına rağmen umudu korumak kolay değildir, ama imkânsız da değil. Çünkü insan, şartlar zorlaştığında bile çözüm üretme kabiliyetine sahiptir. Küçük tasarruf yöntemleri, ek gelir arayışları, yeni iş kollarına yönelme… Bunlar, her gün yeniden denenen yollar.
TÜİK’in istihdam verileri de önemli bir tablo sunuyor. İşsizlik oranı son açıklanan verilere göre yüzde 8,6 seviyesinde. Bu oran, geçen yılın aynı dönemine göre iyileşme anlamına gelse de, genç işsizlik hâlâ yüzde 15’in üzerinde. Bu da özellikle yeni mezun gençlerin iş bulma sürecinde daha sabırlı ve yaratıcı yollar denemek zorunda kaldığını gösteriyor. Birçok genç, mesleği dışında işlerde çalışarak hayatını sürdürüyor, bazıları ise ek gelir için serbest işler veya çevrim içi platformlardan kazanç sağlıyor.
Toplumsal refahın artması, sadece ekonomik göstergelere değil, insanların yüzündeki ifadeye de yansır. Her birimizin çabası, hem kendimiz hem de ülkemiz için bir değerdir. Geçim sıkıntısını aşmanın yolu, çalışmaya, üretmeye ve dayanışmaya devam etmekten geçiyor. Hepimiz, bu büyük resmin küçük ama önemli parçalarıyız. Ve belki de en önemlisi, bu tabloyu çizerken kimseyi geride bırakmamaktır. Çünkü güçlü bir toplum, ancak birlikte ilerleyerek büyür.