Haftada 1 yazı yazmanın hem avantaj hem de dezavantaj olduğuna inananlardanım.

Haftalık yazmanın güzelliği şu: Türkiye gibi, gündemin saat başı değiştiği bir ülkede “Ne yazsam” derdiniz olmuyor. Seç-beğen yaz rahatlığı yaşıyorsunuz.

Zorluğu da şu: Yine Türkiye gibi, gündemin saat başı değiştiği bir ülkede “Bu hafta hangi konuyu yazsam acaba?” derdiniz oluyor.

Miladî takvim kullanmamızdan mütevellit -en azından resmî olarak- 2016’yı uğurladığımız, 2017’ye girdiğimiz bu geçen hafta, gayet tartışmalı bir haftaydı.

Şişme Noel Baba maskotunu sünnet edenler, yılbaşı kutlamak haramdır fetvaları, satranç oynamak ve oynayanı izlemek günahtır söylemleri, Yılbaşı gecesini kana bulayan gece kulübü saldırısı, olaydan sonra kayıplara karışan DAEŞ militanının uyruğu ve nerede olduğu gibi birbirinden farklı ve “önemli” konu tartışıldı, tartışılmaya devam ediyor.

Tüm bunların yanı sıra tüm yurdu etkisi altına alan kar, tatil olan okullar ve iptal edilen uçak seferleri de cabası.

Türkiye kadar, vatandaşlarına tüm duyguları aynı anda yaşatan başka bir ülke var mıdır bilmiyorum.

Keder, sevinç, hüzün, öfke, karamsarlık ve umut. Hepsi aynı anda aynı bünyede kendine yer bulabiliyor.

Bazen tüm bu olanların birer şaka olduğunu düşünüyorum. O tartışmalar, analizler, yorumlar, yaklaşımlar, tespitler, yazılar, düşünceler… Bir hayal dünyasında yaşıyor olabilir miyiz?

Bir ülkede hiç mi bir şey değişmez? Her yıl Ramazan ayında Çağrı filmi yayınlanır, güllaç alınır, pide yenir ve Ahmet Özhan dinlenir mi mesela?

Ya da her yılbaşında; “Yılbaşı kutlamak haramdır”, “Müslüman noel kutlamaz”, “kuruyemiş de yeme” diye uyarılarda bulunulur mu misal?

Belli bir yaşa gelmiş bir insan, mütedeyyin bir hayat sürüyorsa tüm bunları yapmaz zaten, yapıyorsa da yapmak istiyordur. Bunun üzerinden çekişmeye, kutuplaşmaya, tartışmaya hatta yer yer hedef göstermelere gerek var mı?

İslam’ın emrettiği “emr-i bi’l ma’rûf ve nehy-i anil münker” yani “İyiliği emredip kötülükten men etmek” tebliğinin kaç farklı yolu var? Bu konuda nasıl bir metot izlenmeli. Bunları tartışmanın zamanı geldi de geçiyor bile.

Türkiye gibi her dinden, kültürden, yaşam biçiminden; 80 milyon insanın yaşadığı bir coğrafyada farklılıklar üzerindeki tartışmalar asla bitmedi, bitmiyor, bitmeyecek.

Olay öyle bir hâle geldi ki; bir mekânda taranarak öldürülen savunmasız ve suçsuz insanların arkasından bile “Oh, iyi oldu” diyenlerle, saldırganın kimliği üzerinden İslâm’ı ve Müslümanları karalamaya çalışanlar birbiriyle yarıştı. Her iki tarafın yaptığı da tam anlamıyla utanç verici!

Bu topraklardan başka gidecek yerimiz olmadığını, birbirimize kenetlenmezsek ve sahip çıkmazsak imamesi kopmuş tespih taneleri gibi dağılıp gideceğimizi ne zaman fark edeceğiz? 5 yıldır iç savaş içinde olan kapı komşumuz Suriye’den de mi ders almayacağız?

Bu ayrışma, kutuplaşma, biz ve öteki, ya bendensin ya onlardan algımız ne zaman bitecek?