Yeryüzünde her insanın kalbine dokunan bir eser o. Rikkatle okuyan her yetişkine çocukluğunu hatırlatıyor. Tarihte tekrarı olmayacak duru bir bilgelikle, çocukluk çekirdeğini kuşatan tortuları temizliyor. Hiç umulmadık diyaloglarla modern uygarlığın ikiyüzlülüğünü açık ediyor.

Küçük Prens’ten bahsediyorum. Yazarı Saint Exupery’nin kulağına, o sıralar Osmanlı toprağı olan (gerçi siyasal olarak olmasa da kültürel olarak hâlâ öyle!) Afrika çöllerinde keşif uçağı ile uçarken, belli ki Kur’ân ayetleri çarpmıştı.

Dünyanın hemen hemen tüm dillerine çevrilmiş, “çocuk dili”nin şahikası diyebileceğim bu kısa ve sarsıcı hikâyenin kritik dönemeçlerinde ayet mealleri ile konuşur kahramanlar. Sözgelimi, şöyle der Küçük Prens: “En iyi, kalbiyle görebilir insan. Gözler asıl görülmesi gerekeni göremez.” Exupery’ye bu diyalogu yazdıran ayet Hacc Suresi’ndedir: “Sadece gözler kör olmaz, sinelerdeki kalpler de kör olur.” [Hacc, 46]

Yolu Tekasür Suresi’ne de uğrar Küçük Prens’in. Bir gezegende karşılaştığı tüccarın telaşına şaşırır. “Ne yapıyorsun?” diye sorar. “Yıldız satın alıyorum!” der tüccar. “Peki yeni yıldızlar satın alınca ne yapıyorsun?” “Onlarla da yeni yıldızlar satın alıyorum!” “İyi ama” der Küçük Prens, “sen onları bir atkı gibi boynuna dolayabilir misin?”Çoğaltma tutkusunun oyaladığı, kabirlere varıncaya dek, “daha, daha!” ateşiyle yanan insanlara göz kırpar adeta.

Elbette ki dahası da var ama köşemiz dar…

Anlaşılan o ki, bu hikâyenin hâlâ eskimeyişi Kur’ân’ın hep diri kalan sözleri üzerine kurulmuş olmasından kaynaklanıyor. Belki de Exupery bir gönlüne aydınlık lutfeden bir Basir sabahına uyanmıştı.