Her ne kadar ABD’nin ayarsız başkanı Trump, DEAŞ’ın Obama döneminde “kendileri tarafından kurulduğunu” söylese de, bu emperyalistlerin “düşmanımı bile ben yarattım” diyebilme küstahlığı ve kibrinden başka bir şey değil. Hiçbir devlet terör örgütü kurmaz. Çünkü buna “ihtiyaç” hissetmez.

Terörist, “kanla yazılmış bir özgeçmiş” ile kendisini efendilerine sunar. Kim daha çok şan, şöhret ve para vaat ederse artık oranın kölesi olur. Çoğu zaman köle “ne sahibini bilir, ne de kendi varlığının koca bir yalan” olduğunu.

Devletler, zaten var olan bir terör örgütünü alırlar, büyütürler, kullanırlar ve işleri bitince de çöpe atarlar. Suriye’de bir tünelde öldüğünü duyurdukları Bağdadi isimli teröristin başına gelen de bu “döngüden” başka bir şey değil.

HİLAFET YALANIYLA EMPERYALİZME HİZMET

DEAŞ, ABD’nin ve mezhepçi Irak rejiminin zulmü altında acı çeken gariban bir halkın gözyaşları üzerinde kuruldu. “Münbit bir arazi” olmasa, terör nasıl vücut bulur?

Irak halkının tüm haklı taleplerini terörize edip, burada işi bitince, 40 yıldır Baas rejimi altında inleyen Suriye’ye yöneldi. Bağdadi ve küçük ekibi Suriye’ye geldiğinde, muhalifler Esed rejimini köşeye sıkıştırmışlardı. Ne ABD ne de Rusya sahadaydı. Halep’ten petrol zengini Deyrizor‘a kadar pek çok şehir Suriye halkının kontrolündeydi. Karşılarında cepheden kaçmaya çalışan Esad askerleri artık yoktu. Sadece İran ve sahaya sürdüğü fanatik Hizbullah teröristleri kalmıştı.

DEAŞ tam bu esnada zuhur etti. Muhalifleri yeteri Müslüman bulmayarak, uyduruk gerekçelerle tekfir ediyor; gerçek kurtuluşun “hilafet devleti”yle mümkün olduğunu söylüyordu. Vahşi yöntemlerle kan dökerek kısa sürede muhaliflerin elindeki neredeyse tüm toprakları aldı. Bir süre sonra ise PKK’ya teslim etti. Böylece tek bir ABD askeri ölmeden petrol Washington’ın ayaklarına serildi.

Fakat DEAŞ’ın görevi bitmemişti. Irak’ta 2003’ten beri yok edilmeye çalışılan Sünniler seçim boykotunu kaldırıp fanatik olmayan Allavi gibi Şiilerle ittifak yapıyor ve ilk defa siyasi arenada boy gösteriyorlardı. Savaştan yorulan Irak halkının uyanmaya başlaması, Batılı başkentlerin uykusunu kaçırmaya yetti.

DEAŞ, Esed rejiminin çekilirken geride bıraktığı ne kadar silah varsa Irak’a taşıyıp birkaç gün içinde Musul‘u ele geçirdi ve Bağdat’ın kapılarına dayandı. ABD’nin Irak Ordusu’na verdiği binlerce TIR’lık mühimmat ilerlediği her yerde önüne ganimet olarak bırakılıyordu.

BU ZEHİRLİ TARLA KURUMALI

Hilafet yalanı tutmuştu. ABD ve Avrupa’da emperyalistlerin İslam dünyasında yaptığı katliamlara öfke duyan ne kadar genç varsa Irak’a akmaya başlamıştı. Sadece onlar mı? Rusya’nın işgali altında büyüyen ve ne İslami ne de siyasi bilinci olmayan Kafkasyalı ne kadar genç varsa onlar da Suriye ve Irak’a geliyorlardı.

Artık hem Batı hem de Rusya rahat bir nefes alabilirdi. Tüm potansiyel düşmanları bir bölgede toplanmış, imha edilmeyi bekliyorlardı. Hilafet rüyasıyla kandırılan on binler yenik ekin yaprağı gibi rüzgarda savruldular. Hiçbiri kendisinin “gerçekte emperyalizme hizmet” ettiğine inanmadı. Kim bedenini ABD için bir bombaya dönüştürüp, şehirlerin orta yerinde havaya uçurur?

Hayır DEAŞ’ı ABD kurmadı.

İslam dünyasında mazlumların acılarını efsanevi hilafet ve şeriat öyküleriyle istismar edecek yapılar; gencecik kızların ırzına “cariye” diyerek tasallut edecek kirli nefisler; fukaranın malına “ganimet” diyerek çökecek habis ruhlar oldukça DEAŞ’ları kurmak için emperyalizme ihtiyaç kalmayacak.

Siz hiç CIA’nın bir ülkede on binlerce ajanı olduğunu duydunuz mu? Aklınız alıyor mu? Fakat, ruhunu şeytana satmış Pensilvanya’daki iblisin terini, tükürüğünü yalayan; çamaşırını yüzüne süren, apaçık hakikatlere bile yüzünü çeviren on binler oldukça, CIA’nın hizmetleri için kimseye üzerine para vermesine gerek kalmayacak.